Tarihin gölgesinde geçmişin izdüşümü
Anadolu ve Mezopotamya, tarihe damgalarını vurmuş medeniyetlerin beşiği olan bu topraklar, birçok tarihi gelişmeye tanıklık etmiş ve insanlığın gelişmesinde medeniyetin mihenk taşlarını oluşturmuştur.
Medeniyetlerin beşiği olan Anadolu ve Mezopotamya toprakları, birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış; Lidya, Frig, Hitit, Urartu, Asur, Akad, Kaldea, Elam, Babil ve Sümerler bu topraklarda yaşamış, birçok tarihi gelişmeyi ve ilki insanlığa kazandırmışlardır. Tarihte bilinen ilk yazılı antlaşma olan Kadeş Antlaşması (Hititler tarafından) bu topraklarda imzalanmış, parayı bulan Lidya uygarlığı ve çivi yazısını icat eden Sümerler yine bu coğrafyanın mirasıdır. Sümerler, bilim ve astronomiye büyük katkılar sağlamış, burçları icat etmiş ve "Gılgamış Destanı’nı” yazmışlardır. Tarihte bilinen ilk anayasa olan "Hammurabi Kanunları" da Babilliler tarafından oluşturulmuştur.
Dünya tarihine yön vermiş medeniyetler geçidi olan Anadolu ve Mezopotamya toprakları, insanlık tarihine yön vermiş büyük uygarlıkların temellerini atmıştır. Bu medeniyet beşiği coğrafya, 21. yüzyılın son çeyreğinde adeta bir barut fıçısına dönüşmüş; tüm dünyanın gözü önünde zalimliğin, sefaletin, acımasızlığın ve yalnızlığın girdabına sürüklenmiştir. İnsanların gözyaşlarıyla içlerine kapandığı, gelecekle ilgili kaygılar taşıdığı, umutsuzluğa kapıldığı ve geçmişin gölgesinde karanlığa doğru sürüklendiği bu Mezopotamya topraklarının, dünyanın geleceğini belirleyecek yarınlara doğru, insanlık tarihinin izlerini nereye sürükleyeceğini kestirmek artık imkânsız hale gelmiştir.
Dünya insanlığı, 1760'larda başlayıp 1830'lara kadar süren Sanayi Devrimi ile el ve beden emeğinden makine gücüne geçiş süreci yaşamıştır. Nitelik ve nicelik bakımından artış gösteren makineler, buhar gücü ile işlev kazanmış ve insanlığın üretim kapasitesini artırmıştır. İnsanlık, kimi bölgelerde bu gelişmelere ayak uydurmuşken, kimi bölgelerde ise bu yeniliklere uyum sağlayamamış ve bundan dolayı geri kalmıştır.
Teknolojik gelişmeler, bölgelerin gelişiminde güç dengelerinin tamamen değişmesine ve haritaların yeniden çizildiği 20. yüzyılın 1. ve 2. Dünya Savaşları ile imparatorlukların ve krallıkların yerine kimi güdümlü, kimi ise bağımsızlık mücadelesi veren devletlerin kurulmasına neden olmuştur. Böylece yeni bir dünya düzeninin temelleri atılmıştır.
Sanayi Devrimi ile başlayan bu köklü dönüşüm, 20. yüzyılın ortalarına gelindiğinde hızla gelişen teknolojik ilerlemelerle birleşmiş ve insanlık, makineleşmenin yanı sıra bilgi ve iletişim devrimiyle karşı karşıya kalmıştır. Özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısında bilgisayarların ve internetin ortaya çıkışı, küreselleşme ile sınırları ortadan kaldırarak dünyanın bir köy haline gelmesine sebep olmuştur. Bu süreçte, güç ve teknoloji dengelerinin sürekli değişmesi, bir zamanlar medeniyetin beşiği olan Anadolu ve Mezopotamya topraklarında da büyük etkilere neden olmuştur.
21. yüzyıla gelindiğinde, bu kadim topraklar bir yandan tarihsel ve kültürel miraslarıyla göz kamaştırırken, diğer yandan savaşlar, iç çatışmalar ve ekonomik belirsizliklerle boğuşan bir coğrafya haline gelmiştir. Geçmişte bilimin, sanatın ve ticaretin merkezi olan bu bölgeler, modern dünyanın siyasi çıkar çatışmalarının odak noktası haline gelmiştir. Kadim uygarlıkların kalıntıları üzerinde yükselen modern devletler, ne yazık ki teknolojik ilerlemenin nimetlerinden tam anlamıyla faydalanamamış; çoğu zaman zengin yer altı ve yer üstü kaynakları nedeniyle süregelen çatışmaların kurbanı olmuşlardır.
Bugün bu topraklarda yaşayan insanlar, geçmişin görkemli medeniyetlerinden miras kalan bilgi birikimini yeniden canlandırma çabası içerisindedir. Tarihin gölgesinde, umutsuzluğun pençesinden kurtulmaya çalışan bu insanlar, bir yandan barışı, refahı ve özgürlüğü arzularken, diğer yandan geçmişten gelen kültürel zenginliklerini koruma mücadelesi vermektedir.
Dünyanın dört bir yanındaki gelişmeler, teknolojik ve sosyal değişimler hız kesmeden devam ederken, Anadolu ve Mezopotamya halkları, bir zamanlar medeniyetin mihenk taşlarını oluşturan bu kadim topraklarda, geleceğe umutla bakmak ve geçmişin derslerinden ilham almak zorundadır. Ancak bu şekilde, tarihin gölgesinde karanlığa sürüklenmek yerine, insanlık tarihine yeniden yön veren bir coğrafya olma şansını elde edebilirler.