Sürdürülebilir yaşam evin kapısından başlar
Konut tercihlerinde fiyat ve konum hâlâ öncelik taşısa da, sürdürülebilirlik, enerji verimliliği ve çevre duyarlılığı tüketicinin yeni gündem maddeleri arasında hızla yükseliyor.
Türkiye’de konut meselesi uzun yıllar boyunca sadece barınma ihtiyacına odaklı ilerledi. Oysa bugün, özellikle büyük şehirlerde yaşam kalitesi yalnızca metrekareyle, konumla veya fiyatla ölçülmüyor. İklim krizinin derinleşmesi, enerji kaynaklarının azalması ve teknolojik gelişmelerin ışığında artık “nasıl bir evde yaşadığımız” kadar, “o evin doğaya ve geleceğe etkisi” de önem kazandı. Tüketicilerin konuta yaklaşımı değişiyor. Yeşil binalar da bu değişimin tam merkezinde yer alıyor.
Peki nedir bu yeşil bina? İstanbul Esenyurt Üniversitesi Yapı İşleri ve Teknik Daire Başkanı Duygu Gürsoy’a göre, bir yapının daha tasarım aşamasında çevresel etkiler düşünülerek planlanması, yalnızca geleceği değil bugünü de korumanın bir yolu. Gürsoy, yeşil bina konseptini şu şekilde açıklıyor: “Yapı, daha arazi seçiminden itibaren karbon salınımını düşürecek şekilde planlanmalı. Ulaşım arterlerine yakınlık, güneş ve rüzgar yönüne uygun yerleşim, enerji tasarrufu sağlayacak sistemler ve doğal aydınlatmanın etkin kullanımı, iç mekanlarda kullanılan malzemelerin çevre dostu ve sağlıklı olması gibi kriterler göz önünde bulundurulmalı. Pandemi süreci, insanlara evin yalnızca barınılacak bir yer değil, aynı zamanda yaşanacak bir çevre olduğunu hatırlattı. Bu farkındalık, özellikle genç kuşaklar arasında daha sağlıklı, daha çevre dostu konutlara yönelimi hızlandırdı. Ancak Türkiye genelinde hâlâ çoğu tüketici için öncelikler arasında fiyat, ulaşım kolaylığı ve metrekare büyüklüğü geliyor. Enerji verimliliği ya da çevresel sürdürülebilirlik ise genellikle ikinci planda kalıyor.
Oysa ki, yeşil binalar yalnızca çevre için değil, tüketicinin kendi ekonomik geleceği için de kazançlı bir yatırım. Gürsoy’un da belirttiği gibi, doğal havalandırma sistemlerinin etkin kullanımı, yağmur suyunun toplanarak peyzaj alanlarında veya rezervuarlarda yeniden değerlendirilmesi gibi uygulamalar sayesinde enerji ve su tüketimi ciddi biçimde azaltılabiliyor. Yeni yapılacak binalarda bu tür planlamalar baştan itibaren dahil edilebilirken, asıl büyük soru mevcut yapı stokunun durumu. Türkiye’de milyonlarca bina enerji verimliliğinden uzak, su tasarrufuna elverişli olmayan sistemlerle inşa edilmiş durumda. Bu yapıları yeşil bina standartlarına dönüştürmek teknik olarak mümkün olsa da maliyetli bir süreç.
Gürsoy bu konuda şu uyarıda bulunuyor: “Yeni bina yapmak her zaman çözüm değil. Mevcut yapıları dönüştürmek zorundayız. Bu dönüşüm ilk başta maliyetli gibi görünse de, uzun vadede hem kullanıcı hem çevre açısından büyük kazanç sağlar.” Özellikle büyük ofis binaları, kamu yapıları ve okul kampüsleri gibi yoğun kullanımlı alanlarda yağmur suyu ve gri suyun geri kazanımı, enerji sistemlerinin yenilenmesi gibi adımlar ciddi tasarruflar sağlayabiliyor. Bireysel tüketiciler olarak bizim de bu dönüşümde önemli bir sorumluluğumuz var. Konut alırken ya da kiralarken artık sadece oda sayısına değil, enerji sınıfına, yalıtım kalitesine, su tasarrufu sistemlerine de bakmak zorundayız. Beyaz eşya seçiminde A++ etiketine dikkat ederken, yaşadığımız evi seçerken bunu göz ardı etmek büyük bir çelişki olur.
Tüketicinin bilinçli davranması, aynı zamanda arz tarafını da şekillendirecektir. Eğer yeterli talep oluşursa, müteahhit firmalar da daha çevreci ve verimli yapılar üretmeye mecbur kalacaktır. Bu noktada hem kamu hem özel sektörün rolü büyük. Yeşil bina kredileri, düşük faizli çevre dostu konut teşvikleri, enerji tasarrufu sağlayan sistemler için sağlanacak vergisel avantajlar bu dönüşümü hızlandırabilir.
Sonuç olarak; yeşil bina meselesi sadece mimari ya da teknik bir konu değil; bir yaşam tarzı, bir gelecek vizyonudur. İstanbul Esenyurt Üniversitesi’nden Duygu Gürsoy’un da altını çizdiği gibi, bu vizyon, ancak bireylerin, yani tüketicilerin bilinçli tercihiyle toplumsal bir dönüşüme evrilebilir. İçinde yaşadığımız binalar doğanın yükünü azaltıyorsa, çocuklarımıza daha yaşanabilir bir dünya bırakmamız mümkün olabilir.
Unutmayalım ki sürdürülebilir bir hayat, sürdürülebilir bir konutla başlar. Ve bu yolculuğun başlangıç noktası, yaşamak için seçtiğimiz evdir.
Bir sonraki yazımızda, bilginin ışığında güzel günlerde görüşmek üzere…