Sokaklar, sessiz tanıklar ve vicdanın sınavı
Anayasa Mahkemesi, sokak hayvanlarına ilişkin yasanın iptali için yapılan başvuruyu reddetti. Hukuki açıdan bu karar, düzenlemenin Anayasa'ya aykırı bulunmadığını ortaya koyuyor. Ancak vicdanen bu karar kamuoyunda büyük bir huzursuzluk yaratmış durumda.
Bu yasanın uygulanmasının sokak hayvanları için bir “katliam” anlamına gelmesi demektir. Bu ifade abartılı görünebilir, ancak geçmişte yaşananlar bu endişeleri haklı kılıyor. Daha önce birçok hayvan barınaklara toplanmış, bazıları ise bir daha görülmemişti. Benzer bir sürecin yeniden başlayacağına dair kaygılar bugün toplumda geniş bir şekilde hissediliyor.
Sorulması gereken bazı sorular var; Barınaklar yeterli mi? Kısırlaştırma ve sahiplendirme neden yıllardır sistematik şekilde uygulanmıyor? Belediyelere verilen yetkiler denetlenebiliyor mu? Ve en önemlisi, “rahatsızlık veren hayvan” tanımı vicdana mı yoksa sadece şikâyetlere mi dayanıyor?
Ekonomik yük artarken, vicdanlar da zorlanıyor
Sadece vicdani değil, ekonomik açıdan da bu konu giderek büyüyen bir sorun hâline geliyor. Bireysel hayvan sahipleri de ciddi bir mali baskı altında.
2023 yılı sonunda bir kedi ya da köpek için yıllık mama masrafı ortalama 5 bin TL iken, 2025 itibarıyla bu rakam 15 bini TL’yi aşmış durumda. Kaliteli mamalarda yüzde 300’ün üzerinde artış yaşandı.
Veteriner hizmetleri neredeyse lüks hâline geldi. Sıradan bir muayene artık 750 TL’den başlıyor. Kısırlaştırma işlemleri 3 bin TL’yi, yıllık aşılar 2 bin TL’yi geçiyor.
Bu maliyetler yüzünden çok sayıda hayvan sokağa terk ediliyor. Barınaklar dolup taşıyor, sokaklar ise daha savunmasız hale geliyor. Bir canın terk edilmesinin ardında çoğu zaman “mecburiyet” yatıyor. Ama bu mecburiyet, sonuçta vicdanları da yaralıyor.
Onlar da can, onlar da birer yuva bekliyor
Belki bir sabah işe giderken peşinize takılan bir köpek, belki market çıkışında usulca yanınıza sokulan bir kedi… Onlar bizden sadece bir şey istiyor: Göz göze geldiğimizde görmemizi, fark etmemizi ve yaşama haklarına saygı duymamızı...
Birçoğu hayatını sokaklarda, zorlu koşullarda sürdürmesine rağmen, yine de insanlara güvenmeye devam ediyor. Oysa sosyal medyada karşılaştığımız manzaralar, insanlığın karanlık yüzünü gözler önüne seriyor. “Ayağına taş bağlanarak denize atılan hayvanlar var. Asılan kediler, patileri çekiçle parçalanan yavrular, silahla vurulan sokak köpekleri... Üstelik bu vahşet kayıt altına alınıyor ve utanmadan sosyal medyada paylaşılıyor. Tecavüze uğrayıp, başına çuval geçirilerek yol kenarına atılan hayvanlar var bu ülkede.
Bu vahşeti yapanlar hâlâ aramızda dolaşabiliyor. Hayvanlara yönelik bu sistematik şiddetin sorumlusu hayvanlar değil, onları istismar eden, eğiten, yönlendiren ve yok sayan insanlar. Kötü niyetle yetiştirilen birkaç köpeğin davranışları yüzünden, tüm sokak hayvanlarına ceza kesmek, vicdanın ve adaletin iflasıdır.
Bu sessiz tanıklar, sokakların gerçek sahipleri. Onları yok saymak, görmezden gelmek ya da sadece “sorun” olarak görmek, aslında kendi insanlığımızı eksiltmek anlamına geliyor. Çünkü bir toplumun gerçek yüzü, en savunmasız olanlara nasıl davrandığıyla ortaya çıkar.
Bugün sokak hayvanları üzerinden tartışılan bu yasa, yalnızca bir düzenleme değil; vicdanın, ekonominin ve kamusal sorumluluğun ortak sınavıdır.
Ve bu sınavda, sadece devletin değil, hepimizin karnesi tutuluyor.