Kuşaklar arası çatışma
Sevgili okuyucularım 2025 yılının ilk yazısına başlamadan önce herkese bilginin ışığı ile aydınlanmış mutluluk ve sağlık dolu yeni bir yıl diliyorum.
Bugün ki yazımda son yıllarda, toplumsal hayatta daha fazla dikkat çeken ve tartışma konusu olan iki kavram üzerinde duracağım. Haddini bilmemek ve içi boş öz güven. Özellikle bu kavramların, farklı kuşaklar arasında nasıl algılandığı, toplumsal ilişkileri şekillendiriyor. Genç kuşaklar, kendilerine olan güveni yüksek bir şekilde ifade ederken, bir önceki nesil ise bu türden tavırları daha çok "haddini bilmemek" olarak yorumluyor. Peki, bu kavramlar neden bu kadar keskin şekilde farklı algılanıyor? Kuşaklar arasında öz güven anlayışı nasıl şekilleniyor?
Yeni nesil, özellikle sosyal medya ve dijital dünyada yetişen bireyler, öz güvenlerini sıkça sergileyen, kendilerini olduğundan fazla "önemli" hissettiren bir tavırla karşımıza çıkıyor. Bu öz güven bazen gerçek bir içsel güçten çok, dışarıya gösterilen bir maske gibi duruyor. “Kendime güveniyorum!” söylemi, bazen dışarıya gösterilen bir cesaret olmaktan çok, içinde bulunduğu belirsizliğe karşı bir savunma mekanizması haline geliyor. Çünkü günümüz gençleri, kendilerini başarılı, cesur ve özgür hissetme ihtiyacı duyuyor. Ancak bu güven, çoğu zaman derinlikten yoksun ve sığ oluyor.
Sosyal medya fenomenlerinin, influencer'ların ve popüler kültür ikonlarının etkisiyle, gençler öz güvenlerini dışsal onaylara dayalı olarak inşa etmeye başlıyor. "Beğeni" sayıları, takipçi rakamları ve paylaşım yorumları, onların kendi değerlerini belirleme ölçütü haline geliyor. Bu durum, içsel bir öz güvenin inşa edilmesinden çok, başkalarının gözündeki algı üzerinden şekillenen bir güven anlayışına yol açıyor. Gençler, toplumsal hayatta görünür olmak ve dikkat çekmek istiyorlar, ancak bu "görünürlük" bir noktada içi boş bir öz güvenin ortaya çıkmasına neden olabiliyor.
Bir önceki kuşak ise gençlerin bu dışa dönük öz güvenini, daha çok haddini bilmemek olarak nitelendiriyor. "Haddini bilmek" kavramı, geçmişte toplumsal ve ailevi bir disiplinin temel unsurlarından biriydi. Kişilerin kendi sınırlarını ve toplumun belirlediği kuralları anlaması, başkalarına saygı göstermesi gerektiği düşünülüyordu. Bu anlayış, bireysel özgürlüğün ve kendine güvenmenin yerine, toplumsal normlara uygun hareket etmeyi yüceltmişti. Bu durum, kişilerin öz güvenini daha çok içsel bir denetimle ilişkilendiriyor, dışsal başarı ve takdirlere dayalı bir güven anlayışından uzak duruyordu.
Yaşlı kuşak, özellikle gençlerin daha büyük bir özgürlük alanına sahip olması ve bu alanı her fırsatta kullanması karşısında, eski değerler ışığında bir kaygı duyuyor. Her şeyden önce, disiplin ve saygının bir arada olması gerektiğine inanıyorlar. Gençlerin fazla özgür davranmalarını, aşırı güvenli bir tavır takınmalarını "haddini bilmemek" olarak yorumluyorlar. Birçok yaşlı, gençlerin kendilerini ön plana çıkarma çabalarını, "saygısızlık" olarak algılarken, eski kuşak ise, toplum içindeki yerini bilen, başkalarına değer veren bir davranış biçimini savunuyor.
Bu kuşaklar arasındaki farkın kökeninde, toplumsal değişimlerin büyük bir etkisi bulunuyor. Teknolojinin ve dijitalleşmenin hayatımıza girmesiyle birlikte, toplumsal değerler de hızla değişti. Genç kuşak, bilgiye hızla erişebilen, sınır tanımayan bir dünyada büyüdü. Onlar için bireysel özgürlük, sosyal medya sayesinde daha görünür hale geldi. Kendini ifade etme ve kendi yolunu çizme konusunda daha cesur hale geldiler. Ancak bu özgürlük, bazen sorumsuzca ve denetimsizce kullanıldığında, toplumsal normlara aykırı düşebiliyor.
Yaşlı kuşak ise, daha önceki yıllarda deneyimledikleri toplumsal düzenin daha düzenli ve öngörülebilir olduğunu düşünüyor. Aile yapıları, iş hayatı ve sosyal ilişkilerdeki belirli normlar, onlara toplumsal düzeni koruma görevini yüklemişti. Bu yüzden, gençlerin bazen özgürlükleri kontrolsüz bir şekilde kullanmalarını "haddini bilmemek" olarak görüyorlar. Bu, aslında daha derin bir kuşak çatışmasının yansımasıdır: Bir tarafta geçmişin kısıtlamalarına ve düzenine dayalı bir bakış açısı, diğer tarafta ise bireysel özgürlük ve kendini ifade etme çabası.
Farklı kuşaklar arasında bu denli keskin bir ayrımın olması, aslında toplumun hızlı değişimiyle paralel bir durumdur. Her iki tarafın da haklı olduğu noktalar bulunuyor. Gençlerin öz güvenini sağlıklı bir şekilde inşa etmeleri önemlidir, ancak bunun dışa dönük ve yüzeysel bir güvenle sınırlı kalmaması gerekir. İyi bir öz güven, kişinin içsel değerlerine ve yeteneklerine dayalı olarak gelişmeli, başkalarına saygı gösterirken kendini ifade edebilme gücü sunmalıdır. Aynı şekilde, yaşlı kuşağın da, gençlerin özgürlük alanlarına müdahale etmeden, onlara rehberlik edecek şekilde bir anlayış geliştirmesi gerekmektedir.
Sonuç olarak, haddini bilmemek ve içi boş öz güven, aslında birbirini tamamlayan iki kavramdır. Her iki kuşak da farklı birer bakış açısına sahip olabilir, ancak bu farklılıkları anlayış ve saygı çerçevesinde çözebilmek, toplumsal uyumun temelini oluşturacaktır. Önemli olan, bu kavramları yalnızca birer etiket olarak kullanmak yerine, kuşaklar arası iletişimi ve anlayışı geliştirmektir.
Bir sonraki yazımızda, bilginin ışığında güzel günlerde görüşmek üzere…