SON DAKİKA

Konut rant aracı olmamalı

Soner Keleş 25 Haz 2023

Barınma ihtiyacı en temel insani haklardan birisidir. Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisinde yer alan kademelerde fiziksel ihtiyaçlar içerisinde yiyecek, giyecek ve diğer fizyolojik ihtiyaçların yanı sıra "barınma" da yer alır.

Yani insanın insan gibi yaşamasının ön koşullarından biriside barınma yani konut sahipliliğidir. Ancak son yıllarda ülkemizde konut geleneksel bir yatırım aracı haline gelmiştir. Oturum amacıyla ve gerçek ihtiyaç sahiplerinin edinebileceği bir meta olmaktan çıkmış diğer finansal yatırım araçlarında daha fazla kazandıran bir yatırım enstrümanı haline dönüşmüştür. Türkiye’de yıllık konut satışı 1,5 milyona dayanmış olmasına rağmen ilk el konut satışı sayısı da hane sayısı artışından fazladır. Ancak buna rağmen son yıllarda kendi evinde oturanların oranı düşmeye devam etmektedir. TÜİK verilerine göre 2002 yılında yüzde 73 olan ev sahipliği oranı 2021’de yüzde 55’e gerilemiştir. Bu durum, halihazırda ev sahibi olanların yani satın alanların, ihtiyaç sahipleri olmadığı konut yatırımcıları olduğunu göstermektedir. 

Özellikle son yıllarda ülkemizde etkisi giderek artan enflasyona rağmen, mali piyasalar üzerinde uygulanan baskılar ve düşürülen faizler ister istemez insanları alternatif yatırım araçlarına yönlendirdi. Konutun servet koruma aracı olduydu algısı ve değerini koruyacağı/artıracağı beklentisi, oturum amaçlı konut sahipliğinde bile belli bir yatırım güdüsünün olabileceğini düşündürdü. Dolayısıyla, konut sahipliğinin ekonomik faydalarına yönelik olgular ve genel algı dikkate alındığında, konutun tüketim aracından çok yatırım aracı olarak alınmaya başladı. Bu durum ülkemizde ve dünyada finansal bir araç haline dönmüş olan gayrimenkule olan talebi birden arttırdı. Maliyetlerdeki yükseliş de özellikle büyük şehirlerdeki gayrimenkullerin fiyatlarının ve kiraların büyük oranlarda artmasına ve toplumun sosyal gündemine oturan barınma krizine dönüştü. Konutta kira bedeli kadar, satış fiyatlarının da artması 2018'den bu yana sektörden uzaklaşan konut yatırımcısını yeniden gayrimenkule çekti. Konut gerçek ihtiyaç sahiplerinin barınma ihtiyacını karşılamak için değil, gelecekteki daha yüksek satış fiyatı üzerinden elde edilecek spekülatif kazanç için konut talep edilir oldu. Ortaya çıkan bu durum gayrimenkul sektörünün dengesini bozdu. Ülkemizde deprem riski ve kentsel dönüşüm faaliyetleri için tahsis edilmesi gereken finansal kaynaklar üst gelir gurubunun satın alabildiği bir yatırım aracı haline geldi. Konutta yukarıya doğru tırmanan fiyatlar toplumun daha geniş kesiminin barınma haklarını garanti altına alacak bir kentsel dönüşümün de maliyetinin artmasına yol açtı. Temel bir insan hakkı olan barınma hakkı, mülk sahiplerinin mülkiyet hakkına feda edilmesine yol açtı. Finansal bir araç olarak düşünülen gayrimenkulün alınıp satılmasıyla gayrimenkul sektörü, barınma ihtiyacını karşılama amacının dışına çıktı. 

Derin bir barınma krizi içerisinde geçtiğimiz şu günlerde konutun yatırım aracı olmaktan çıkarmak için bu yönde yeni vergisel düzenlemeler yapmak ve özellikle deprem bölgesinde oluşan ihtiyacı da göz önünde bulundurarak kısıtlı imkanlar ile üretilen konutu gerçek ihtiyaç sahiplerinin erişimine sunmak çözüme büyük katkı sağlayacaktır. Gayrimenkul yatırımcıları için konut yerine iş yeri, ofis ve depo gibi alanlarının sahipliliği ve satılıp kiralanması teşvik edilebilir. Kredibilitesi ve gelir seviyesi yüksek alıcıların hâkim olduğu piyasa modelinde kredi tahsisi sadece bu kesim için değil gerçek ihtiyaç sahiplerinin de barınma ihtiyacına çözüm olacak finansal enstrümanlar sunulmalıdır. Sosyal konut üretimine hız verilmeli ve bu süreçte sadece satın alma değil ihtiyaç sahipleri için sosyal konut kiralama seçeneği de oluşturulmalıdır. Toplumun geniş bir kesimini ilgilendiren ulaşılabilir konut sorununa sadece TOKİ eliyle değil, özel sektöründe bu alanda konut üretimi teşvik edilmeli, vergi ve kaynak düzenlemeleri yapılmalıdır.