John Nash ile Türkiye ekonomisi üzerine
John Nash, doktorasını Princeton Üniversitesinde yapmış daha sonra MIT'de ders vermiş çok önemli bir matematikçidir. Ancak onu asıl önemli yapan şey paranoid şizofren teşhisi konulmasına rağmen 1994 yılında Nobel Ekonomi Ödülünü almasında gizlidir.
Daha sonra otobiyografik bir kitap haline getirilen hayatı 2001 yılında beyaz perdeye konu olmuş ‘Akıl Oyunları’ adında çekilen filmi 4 dalda Oscar ödülü almıştı. Baş rolde Russell Crowe’un canlandırdığı John Nash maalesef 2015 yılında bir trafik kazasında eşiyle birlikte hayatını kaybetmişti.
Bu günkü yazım için zaman makinamı çalıştırdım ve John Nash’i İstanbul’da İstiklal caddesinde bulunan MEPHISTO kitabevinin kafe kısmında ağırlıyorum.
John Nash’in kahvesini doldururken kendisine pandemi sürecinde yaşadığımız tüm olumsuzlukları anlatıp Türkiye ekonomisi konusunda matematiksel verilerin yazılı olduğu A-4 kağıdını uzatsaydım, acaba beni dinlerken aynı zamanda verileri gözden geçirip nasıl önerilerde bulunurdu?
Sanırım şöyle başlardı ;
Dostum Serhat, gerçekten hayal görmüyorum değil mi?
-Hayır üstadım İstanbul’dasın rahat ol. Seni ve yaptığın önemli çalışmaları bilen takdir eden biri var karşında. Senden beklentim şuan ki pandemik ortam koşullarını göz önünde bulundurarak ülkemin verilerini yorumlayıp bir matematikçi gözüyle çözümleme yapmanı bekliyorum.
Belirsizlik koşullarında karar alma ve stratejik davranışların mantığını anlamaya çalışmak tarihin her döneminde, hemen her alandan bilim insanlarının bir şekilde uğraşısı olmuştur.
Öncelikle şunu belirtmemde fayda var;
“İyi matematik bilmeyen toplumlarda adalet yoktur…”
Adaletin olmadığı yerde güven olmaz, güven yoksa kısa süreli dalgalanmalar devam eder ve yatırımcı böyle bir ortamda uzun vadeli hiçbir işe kalkışmaz riske girmek istemez…
Bu durumun ülkenize yansıması istihdam problemi şeklinde görülür. İşsizlik artınca kaliteli insanları asgari ücretin bir tık üstünde çalıştırma imkanınız doğar bu durum işinden memnun olmayan insan sayısını arttırır ve verimlilik düşer.
İktisattaki sebep sonuç ilişkilerinin her zaman matematiksel karşılıkları vardır dostum.
Üretimdeki girdi maliyetleriniz sürekli artarsa ve fiyatları yerinde tutamazsınız insanlar aynı oranda maaşlarına zam alamadıklarında talep düşer bu sarmala ülkenizin ciddi anlamda girdiğini görüyorum. Bu durumu doğrulayan en net veri ise toplam çalışan kişi sayısının %43 ‘ünün asgari ücret bandında maaş almasıdır.
Tarımda, çiftçi ürettiğinin karşılığını eğer alamazsa bir sonraki yıl üretmez ve siz o ürünü ya bulamaz yada çok pahalıya almak zorunda kalırsınız. Oysa ülkenizde 4 mevsimin yaşandığını, toprak ve su probleminiz olmadığını biliyorum.
Hayvancılık zahmetli zor bir iştir. Eğer bu işi yapan insanlar emeklerini karşılığını alamazlarsa yurt dışından hayvan ithal ederek de bu işi çözme şansınız yoktur.
Ayrıca makine, kimya, elektronik ve yazılım alanlarında Dünya çapında duyulmuş ülkenize önemli katkıda bulunabilecek bir markanızın olmadığını görüyorum. Bu konuda ciddi ar-ge çalışmalarınızda yok.
Geriye sadece inşaat ve tekstil kalıyor…
Dostum maalesef içini kararttım ancak gerçekler böyle.
-Üstadım bu anlattıklarını ve hatta fazlasını biliyorum tespitlerin doğru ancak senden duymak istediklerim bunlar değil, neler yapmalıyız?
Öncelikle tarım ve hayvancılık konusunda eğitim, kiralık arazi , ucuz yerli tohum , kredi gibi unsurları devreye sokup işsiz olan insanları bu alana yönlendirmeli yerli üretimi desteklemelisiniz.
Makine, kimya, elektronik ve yazılım konusunda Ar-Ge çalışmalarını desteklemeli Üniversite sanayi işbirliği için maddi anlamda her türlü teşvik ve desteği sağlamalısınız.
Eğer inşaat sektörü benim için önemli diyorsanız o zamanda kanal İstanbul gibi projeleri değil deprem için kentsel dönüşümü destekleyerek katkı sağlamalısınız.
Yolsuzluklara bulaşan insanları kim olursa olsun en ağır şekilde cezalandırmalısınız.
İnsanları özellikle üretmeye teşvik etmelisiniz. Oysa sizin ülkenizde gördüğüm, kısıtlı imkanlarınızla adeta tüketim şampiyonu bir toplum yaratmışsınız.
İstediklerine ulaşamayan insanlarında tabii ki mutsuz olmaları kaçınılmazdır.
Son olarak size tavsiyem:
“Mutlu olmak her şeyin yolunda olması demek değildir. Mutlu olmak görmezden gelme konusunda ustalaşmak demektir.”