SON DAKİKA

İstanbul'da ölmek de lüks oldu!

İstanbul'da son günlerde açıklanan zam paketleri öyle bir tablo ortaya koyuyor ki… Bu şehirde yaşamak zaten zordu; şimdi ölmek bile lüks hâline geldi.

İBB’nin mezarlıklardan suya, otoparktan ulaşıma kadar birçok hizmette yaptığı sert artışlar, halkın sabrını taşıracak bir noktaya ulaştı. Zaten ekonomik yük altında ezilen vatandaş, şimdi de belediye tarifeleriyle mücadele etmek zorunda bırakılıyor. Bu yüzden insanlar haklı olarak soruyor: “Bu şehirde öncelik kim? Vatandaş mı, yoksa sürekli artan tarifeler mi?”

Mezar yerlerine yapılan yüzde 200’lük zam, adeta İstanbul’un sessiz çığlığı oldu. Dün 17 bin liraya alınan bir mezar yerinin bugün 50 bin liraları aşması, boş mezar yerlerinin 100 binlerden 300 binlere dayanması, insanın içini acıtan bir tablo. Hayattayken geçinme derdi çeken bir vatandaş, vefat ettiğinde ailesi bir de mezar masrafı düşünmek zorunda kalıyor. İnsan ister istemez soruyor: Bu mudur sosyal belediyecilik? Bu şehirde mezarlıklar bile artık herkesin erişebileceği bir hizmet olmaktan mı çıkıyor?

Aile bütçesine ciddi yük oluyor

Ancak mesele sadece mezarlıklarla sınırlı değil. Su tarifelerinden otopark ücretlerine kadar hemen her kalemde yapılan artış, İstanbul’un omuzlarındaki yükü giderek ağırlaştırıyor. Arabasını iki saat park eden bir vatandaş, neredeyse market alışverişi parasını ödüyor. Evine su gelen bir aile zaten zorlukla ödediği faturayı artık daha fazla düşünmek zorunda kalıyor. Hayatın en küçük ihtiyaçları bile lüks kategorisine kaymış durumda.

Bu şehirde yaşamak artık sadece kira, elektrik, doğalgaz değil; daha basit hizmetleri kullanmak bile aile bütçesine ciddi yük oluyor. İstanbul’un nüfusu zaten yüksek TÜFE ve üretici maliyetleriyle baskılanmışken, bu yeni belediye tarifeleri dar gelirli ailelerin ekonomik dengelerini yeniden zorlamaya aday.

Halkın geliri aynı

Elbette maliyetler küresel ve yerel ölçekte artmış olabilir, ancak gelir aynı kalırken bu kadar yüksek zamları sadece vatandaşa yüklemek ne ekonomik olarak sürdürülebilir ne de sosyal adaletle bağdaşır. Düşük gelir grubundaki aileler için sosyal tarife uygulamaları genişletilebilir, zamlar kademeli şekilde planlanabilir ve maliyetlerin azaltılması için belediyenin kendi iç kaynakları daha etkin kullanılabilir.

Bugün İstanbul’da yaşamak da ölmek de başlı başına bir maliyet hesabına dönüştü. Hizmetlerin bedeli artarken halkın geliri aynı kalıyor; aradaki uçurum ise her geçen gün biraz daha açılıyor. Bu şehir, tüm ağırlığı omuzlarında taşıyan milyonların alın teriyle ayakta duruyor. Ancak zamlarla büyüyen bu yük artık katlanılamaz bir seviyeye ulaştı. Vatandaş zam değil, adil bir denge ve nefes alabileceği bir şehir istiyor.