Gıda güvenliği alarmı: İnsan sağlığı bu kadar ucuz olmamalı
Türkiye son aylarda adeta bir gıda güvenliği sınavından geçiyor. Farklı bölgelerde art arda yaşanan gıda zehirlenmeleri hem kamuoyunda hem de yetkililerde ciddi endişe yarattı.
Yeni alınan kararla birlikte denetimler artırıldı. Ancak bu adımlar, yaşanan vakalardan sonra gelen gecikmiş müdahaleler gibi duruyor.
Gıda enflasyonunun hızla yükseldiği, üretim maliyetlerinin arttığı bu dönemde sağlıklı gıdaya erişim hem zorlaştı hem de tehlikeli hale geldi. Bu ekonomik baskılar, üretimden tüketime kadar pek çok aşamada gevşemeye neden oluyor. Sonuç ise toplumda artan gıda zehirlenmeleri. Kolay bozulabilen ürünlerin üretimi, toplanması, depolanması, taşınması ve sunumu sıkı kurallara bağlı olmalı; fakat bugün karşı karşıya olduğumuz tablo, bu kuralların gerektiği gibi uygulanmadığını gösteriyor.
Son haftalarda sosyal medyaya yansıyan görüntüler, tanınmış markaların bile hijyen kurallarına uymadığını ortaya çıkardı. Gençlerin sıkça gittiği mekânların mutfak şartlarının ne kadar kötü olduğu herkesin gözleri önüne serildi. Zehirlenme vakalarının ardından denetimlerin sıklaştırılması elbette olumlu bir adım; fakat kaybedilen canlar ve mağdur olan yüzlerce insan için artık çok geç.
İnsanlar tehlikeyi fark etmeden tüketiyor
Oysa denetimlerin etkili olabilmesi için rutin, periyodik ve bağımsız bir sistem kurulmalı. Açıkta satılan yiyecekler, soğuk zincirin kırıldığı ürünler, yanlış depolama, çiğ ve pişmiş gıdaların temas etmesi, toplu yemeklerin saatlerce bekletilmesi… Tüm bu hatalar bakterilerin hızla çoğalmasına zemin hazırlıyor. Salmonella’nın tavuk ve yumurtada, E.coli’nin hijyen yetersizliğinde, midye ve deniz ürünlerinde toksinlerin, beklemiş makarna, pilav ve konservelerde bozulmanın gözle anlaşılmayacak şekilde geliştiğini biliyoruz. Ne tadı bozulur ne kokusu… İnsanlar tehlikeyi fark etmeden tüketiyor.
Bir diğer önemli sorun ise ihracata gönderilen meyve ve sebzelerde hâlâ tarım ilacı kalıntılarının çıkması. Üstelik bazı maddeler yasaklı olmasına rağmen hâlâ kullanılıyor. Bu durum hem üreticiyi hem ülke imajını hem de ekonomiyi zedeliyor. Eğer gıda güvenliği sistemi gerçekten düzgün işleseydi, uluslararası piyasalarda reddedilen ürünler bu kadar sık gündeme gelmezdi.
Sıkı denetim şart
Gıda güvenliğinin sağlanabilmesi için işletmelerin zorunlu hijyen ve güvenlik eğitimlerinden geçirilmesi, soğuk zincirin dijital olarak izlenmesi, ihlal durumlarında anında kapatma ve ağır cezaların uygulanması gerekiyor. Denetimlerin siyasi etkilerden tamamen arındırılmış, bağımsız bir kurul tarafından yürütülmesi ise sistemin güvenilirliğini artıracaktır. Tarım ilaçlarının kontrolünde de sıkı analiz ve izlenebilirlik sağlanmadıkça hem iç piyasada hem de ihracatta yaşanan sorunların devam etmesi kaçınılmaz görünüyor.
İnsan sağlığı bu kadar ucuz olmamalı. Gıdanın üretildiği her aşamada şeffaflık, sorumluluk ve sıkı denetim şarttır. Aksi halde bugün yaşananların yarın tekrar etmesi kaçınılmazdır.