Düşen uçak ve şüpheler!..
Ankara'nın Haymana ilçesinde meydana gelen uçak kazası, sadece Türkiye'yi değil bölgeyi de yakından ilgilendiren tarihi bir olay olarak kayda geçti.
Libya Kara Kuvvetleri Komutanı ve Libya Genelkurmay Başkanı’nın da içinde bulunduğu özel jetin düşmesi sonucu, uçakta bulunan toplam dört kişi hayatını kaybetti. Allah’tan rahmet diliyorum. Libyalı kardeşlerimizin başı sağ olsun.
Bu trajik olayın ardından akıllara ister istemez şu soru geliyor: Bu bir kaza mı, yoksa bir sabotaj mı?
Bu noktada kesin bir hüküm vermek mümkün değil; ancak olayın zamanlaması, yeri ve tarafları sıradan bir kazadan fazlasını düşündürüyor.
Uçağın özellikle Ankara’da düşmesi, sıradan bir teknik arızanın ötesinde bir mesaj ihtimalini de gündeme getiriyor. Ortadoğu’da yaşananlar ve bölgedeki güç mücadeleleri dikkate alındığında, bu sorunun ciddiyetle ele alınması gerekiyor. İsrail’in Filistin başta olmak üzere Gazze, Lübnan, Suriye, Yemen, Irak ve İran’a yönelik saldırıları hâlâ hafızalarda. Bölgeyi istikrarsızlaştıran bu politikaların, farklı coğrafyalarda provokatif hamlelerle desteklendiği de bilinen bir gerçek.
Libya ile yapılan anlaşmalar
Türkiye son yıllarda Kızıldeniz’den Doğu Akdeniz’e, Somali’den Sudan’a, Suriye’den Libya’ya kadar geniş bir coğrafyada aktif bir politika yürütüyor. Savunma sanayiindeki atılımlar, Libya ile yapılan anlaşmalar, Suriye ve Mısır’la normalleşme adımları ve Pakistan’la gelişen stratejik ilişkiler, bazı küresel ve bölgesel aktörleri rahatsız ediyor olabilir. Özellikle Türkiye-Pakistan yakınlaşmasının, İslam dünyasında dengeleri değiştirebilecek bir potansiyel taşıdığı da sıkça dile getiriliyor.
Bu çerçevede, Ankara’da yaşanan bu kazanın Türkiye’ye ya da Libya’ya verilmek istenen bir gözdağı olup olmadığı sorusu göz ardı edilmemelidir. Elbette bölgede çıkarı zedelenen tek aktör İsrail değildir; ancak mevcut tablo içinde en güçlü ihtimallerden biri olarak öne çıkmaktadır.
Elbette kesin hüküm için kara kutu incelemeleri beklenmelidir. Ancak geçmiş tecrübeler, böylesi olayların çoğu zaman “teknik arıza” başlığı altında kapatıldığını da gösteriyor. Sabotaj ihtimali tespit edilse bile, bunun kamuoyuna açıkça ilan edilmesi her zaman mümkün olmayabilir. Devletler bu tür meselelerde sessiz ama etkili yollarla karşılık vermeyi tercih eder.
Günümüzde dijital sistemlere dayalı havacılık teknolojileri, uzaktan müdahale ihtimalini de teorik olarak mümkün kılıyor. Siber operasyonların devletlerarası çatışmalarda yeni bir cephe hâline geldiği biliniyor. Bu nedenle, yaşanan arızanın teknik boyutları kadar siber güvenlik yönü de titizlikle incelenmelidir.
Türkiye çok kritik bir dönemden geçiyor
Savunma sanayi tesisleri, TUSAŞ, ASELSAN gibi stratejik kurumlar ve bu alanlarda çalışan personel en üst düzeyde korunmalıdır. Olası İHA saldırılarına karşı önlemler artırılmalı, riskli bölgelerde güvenlik çemberleri genişletilmelidir. Aynı şekilde sosyal medya üzerinden yürütülebilecek provokasyonlara karşı da dikkatli olunmalı, bilgi kirliliği ve psikolojik harp unsurları yakından takip edilmelidir.
Sonuç olarak, Ankara’da yaşanan bu olay basit bir kaza olarak geçiştirilemeyecek kadar ciddidir. Kara kutudan çıkacak sonuçlar belirleyici olacaktır. Ancak devlet aklının, tüm ihtimalleri hesaba katarak hazırlıklı olması bugün her zamankinden daha hayati bir zorunluluktur.