Çatlak sadece duvarda değil!..
Tüm İstanbul'a ve ülkemize geçmiş olsun. Çok şükür ki bu defa kazasız ve belasız atlattık. Yaşadığımız deprem adeta bir tatbikat gibiydi; ancak üzülerek söylemek gerekir ki, yine sınıfta kaldık. Her deprem sonrası olduğu gibi bu kez de tedbirler konuşuluyor, fakat zaman geçtikçe her şey unutuluyor.
Büyük bir tehlike atlattık ama ne yazık ki gereken tedbirleri her zaman olay başımıza geldikten sonra konuşmaya başlıyoruz. İstanbul, hem sosyolojik yapısı hem de bulunduğu coğrafi konum itibarıyla Türkiye için hayati öneme sahip. Yaşadığımız 6,2 büyüklüğündeki deprem umarım ana depremdir, çünkü daha büyüğüne kimsenin dayanacak gücü kalmaz. Gerçekten şiddetli ve korkutucuydu.
Rantsal dönüşüme dönüşmüş
İstanbul’da kentsel dönüşüm ne yazık ki “rantsal dönüşüme” dönüşmüş durumda. Bu yüzden çürük binalar yıkılamıyor, trafik her geçen gün daha da kilitleniyor ve insanların toplanabileceği açık alanlar kalmıyor. Kahramanmaraş depreminden sonra defalarca dile getirdik: Türkiye bir deprem ülkesi ve insanlar ölümü göze alarak evlerine geri dönmek zorunda kalmasın diye artık belediyeler ve merkezi yönetim sözden eyleme geçmeli. İstanbul büyük bir yıkım yaşarsa, Türkiye beka sorunu yaşayabilir. Çünkü pusuda bekleyen düşmanlarımız var.
Uzmanların görüşlerine kulak verilmeli
Bu yüzden önceliğimiz İstanbul’u bir an önce depreme hazırlamak olmalı. Uzmanların görüşlerine kulak verilmeli; sosyal medyada yayılan yalan yanlış bilgiler yerine, resmi kurumlardan yapılan açıklamalar dikkate alınmalı.
GSM operatörleri yine sınıfta kaldı
5 büyüklüğündeki bir depremde dahi iletişim sağlayamıyorsak, bu sistemin neden hâlâ böyle işlediğini sorgulamak zorundayız. Kahramanmaraş depreminden bu yana hâlâ değişmeyen şeyler varsa, bu durum ciddi şekilde soruşturulmalıdır.
Toplanma alanları rant uğruna yok edildi
Siyasi parti ayırt etmeksizin, hepsi boş alanları betonlaştırdı. İstanbul’un birçok semtinde üst üste binalar, daracık yollar, nefes alınacak alanlar kalmadı. Allah korusun, 6,2’nin üzerinde yaşanacak bir depremde çok daha vahim sonuçlar doğabilir. Felaket tellallığı yapıp sürekli “büyük deprem olacak” demeyi doğru bulmuyorum. İnsanın ağzından çıkan dua hükmüne geçer. Büyük felaket geliyor, demek deprem geliyor demek belayı çağırmaktır. Olumsuz konuşmak yerine güzel konuşun çünkü ağzınızdan çıkanlar dua olduğunu bilin. Ya hayır söyleyelim ya da susalım.
Evet, depremler doğanın bir gerçeği. Ancak her deprem sonrası aynı tabloyu yaşıyorsak, bu durumu sadece yer kabuğundaki hareketlerle açıklayamayız. Evinde çatlaklar oluşan bir vatandaş artık haklı olarak soruyor: "Bu sadece bir doğal afetin sonucu mu, yoksa ihmaller zincirinin dışavurumu mu?"
Yılların ihmali ve yanlış kararları yatıyor
Yetersiz yapı denetimi, imar aflarıyla meşrulaştırılan kaçak yapılar, yerel yönetimlerin göz yumduğu usulsüzlükler... Bunlar, her bir çatlağı teknik bir mesele olmaktan çıkarıp siyasal bir soruna dönüştürüyor. Çünkü bu hasarın altında sadece beton değil, yılların ihmali ve yanlış kararları yatıyor.
Depremin fiziksel yıkımını onarmak mümkün; ama asıl mesele, bu yıkımın ardındaki politik zemini sorgulayabilmekte. Gerçek değişim ancak burada başlar.
Unutmayalım: Deprem bu ülkenin gerçeği. Deprem öldürmez, binalar öldürür. Tedbirimizi alıp, takdiri Allah’a bırakmalıyız.