Ateşkesin ardındaki hesaplar: Kim ne kazandı?
İran ile İsrail arasında on iki gün süren gerilimli çatışmalarda şimdilik ateşkes sağlandı. Ancak bu kısa sessizlik, yeni bir fırtınanın habercisi olabilir. Savaş boyunca hem sahada hem diplomasi kulislerinde ilginç gelişmeler yaşandı. Herkes kendi cephesinden "zafer" ilan etti, ancak gerçek tablo çok daha karmaşık.
İsrail, bu savaşa girerken İran’a ağır darbe vuracağını ve ABD’den tam destek alacağını düşünüyordu. Ancak sahada umduğu kadar kolay ilerleyemedi. ABD, İran’ın nükleer tesislerini hedef aldığını duyurdu ve sızdırılan FBA raporlarında bu tesislerin “kısmen zarar gördüğü” ifade edildi. Öte yandan saldırılardan önce her iki tarafın da vuracağını önceden haber vermesi ve İran’ın önemli ekipmanları tahliye etmesi, çatışmaların bir ölçüde sembolik yönünü de ortaya koydu.
Siyonist rejime diz çöktürdük
Katar’daki ABD üssünün İran tarafından vurulması da aynı çerçevede değerlendiriliyor. Amerikalıların saldırı öncesi üslerdeki uçakları kaldırması, İran’ın da yalnızca boş alanları hedef alması, bu hamlelerin daha çok mesaj amaçlı olduğunu düşündürüyor.
İsrail savaşın uzaması halinde daha büyük kayıplar yaşayacağını fark etti. İran ise "Siyonist rejime diz çöktürdük" diyerek meydan okudu. Netanyahu, hedeflerine ulaştıklarını ve İran’ın artık saldırı kapasitesinin zayıfladığını söyledi. ABD ise nükleer tesisleri vurduğunu ve rakiplerine güç gösterisi yaptığını vurgulayarak bu çatışmayı stratejik bir başarı olarak sunmaya çalıştı.
Ancak ateşkesin kalıcı olacağına dair hiçbir garanti yok. Ortadoğu’da dengeler, birkaç günde yeniden değişebilir. İsrail ve ABD gibi aktörlerin yeniden harekete geçmesi an meselesi olabilir.
Öte yandan Gazze’de katliam, açlık ve susuzluk devam ediyor. Bu insanlık krizinin ortasında ABD Başkanı Donald Trump, İbrahim Anlaşmalarını yeniden gündeme getirmeye hazırlanıyor. Eğer Gazze’de bir ateşkes sağlanırsa, Trump kendisini “Ortadoğu’ya barış getiren adam” olarak konumlandırmak istiyor.
Bu gelişmelerin ekonomik boyutu da en az siyasi olanlar kadar önemli. İran’ın Hürmüz Boğazı’nı kapatma ihtimali, dünya piyasalarında ciddi endişe yarattı. Çünkü bu boğazdan her gün yaklaşık 20 milyon varil petrol geçiyor. Akışın durması, petrol ve doğalgaz fiyatlarını hızla yukarı çeker. Türkiye gibi enerji ithalatçısı ülkeler için bu, yüksek enflasyon, artan döviz talebi ve büyüyen cari açık anlamına gelir.
Enerji fiyatlarındaki artış, sanayiden ulaşıma, gıdadan konuta kadar tüm alanları etkiler. İran’dan gelen doğalgazın kesilmesi durumunda elektrik üretiminde sorunlar yaşanabilir, sanayide üretim yavaşlayabilir.
Bu senaryo, Türkiye’nin sadece jeopolitik değil, ekonomik bağımsızlık açısından da enerji politikalarını yeniden gözden geçirmesi gerektiğini gösteriyor. Yerli kaynaklar ve enerji çeşitliliği artık bir seçenek değil, zorunluluktur.