15 dk'ya neler sığmaz
Merhaba sevgili okuyucularım bugün sizlere aslında kendi hayatımdan elde ettiğim, tabii ki deneye deneye edindiğim, deneyimi paylaşacağım. Ama sizlere baştan söylemek isterim herkesin yaşam döngüsü, hayatı yaşama şekli farklı olduğu için burada okuyacaklarınız tamamen beni yansıtmaktadır.
Yapı olarak detayların içerisinde kaybolmaya fazlaca meyilli bir insanımdır. İşte bu detayların içerisinde bir şeylere odaklanarak çalışma çıkarabilmek de maalesef o kadar zordur. Şimdi diyeceksiniz ki o zaman en çok sabır gerektiren “akademisyen” olmayı nasıl başardın? İşte yukarıda ifade ettiğim deneye deneye kendimi tanıyarak ve ne istediğimi net belirleyerek bunu yaptım. Elbette bu herkesin yapması gereken kendini bulma yolculuğunda ve zaman alarak gerçekleşti. Aslında altın kural bu yolculukta da geçerli. Neydi bu kural? Kendinizi ne yapmak, ne olmak istediğinize odaklanmak. İlk iş görüşmemde bana söylenen ve bugün gibi hatırladığım bir söz “Gönlündeki aslan sana ne diyor? En güçlü ne zaman kükrüyor? Onu iyi dinle Evren.” Nasıl da güzel bir nasihatmiş meğerse.
Şimdi düşünüyorum da; Evet gerçekten ben kendimi bildim bileli, ortaokul çağlarımdan beri sınıf arkadaşlarıma derslerinde yardım ederdim. Annemin aldığı yazı tahtasının önünde hayalimden öğrencilerime ders anlatırdım. Küçük yaşlardan beri olan bu merak ve yatkınlığıma sadık kaldım. Evet birilerine bir şeyler anlatmak ve öğretmek istiyordum ama bir taraftan da “özgür” olmak istiyordum. Okul hocalarımı karşılarındaki küçücük çocuklara bir şeyler anlatırken izlemek beni tam tanımlamıyordu. Ancak o dönemde elbette ki akademisyenliği bilmiyordum. İlerleyen sınıflarımda istediğimin tam da bu olduğunu anlayacaktım. Hani derler ya “bir daha dünyaya gelsen ne olmak istersin?”, cevabım yine aynı olurdu.
Ancak önümde kendimi tanıdıkça keşfettiğim bir yönüm vardı. O da ilgimin çok çabuk dağıldığıydı. Hayalime ulaşma noktasında kendime uygun bir çözüm bulmalıydım. İşte bu çözüm tam da yazının başlığında olduğu gibi vuku buldu. Kendime bir alanda çalışmak için 15 dk süreler vermeye başladım. Ama elbette bu ideal süreyi de zaman içerisinde keşfettim. Ve günün sonunda başarmıştım. Odaklanılarak 15 dk ilerleme hem de birbirini takip eden 15 dk’larda farklı alanlarda ilerlemek bana çok keyif veren bir durum olmaya başlamıştı. Böylelikle farklı alanlardaki görevlerimi bu şekilde yerine getirebiliyordum. Her 15 dk’nın başında yeni bir sayfa açmak gibi bir şeydi bu yaşadığım.
Elbette bu yazıyı yazmakta ki amacım bir önceki yazımı tamamlayıcı olmaktı. Kendimizi tanımak, ne istediğimizi, ne olmak istediğimizi bilmek çok önemli. Hepimizin kendini yorgun, bıkkın, kaybolmuş hissettiği anlar oluyordur. Ama bence yaradılışımızdan içimize kodlanan bir şeyler olduğu muhakkak. Yani hep deriz ya da demeliyiz; bu hayata geliş misyonumuz nedir? Hiçbir canlı hayata sebepsiz yere gelmemektedir. Bu sebebi bulmak ve o sebebi gerçekleştirmede bizim mizacımıza uygun yolları bulabilmek biraz da bize bağlı diye düşünüyorum. Herkesin kendine uygun bir reçetesi var yani.
Ben açıkça söylüyorum ki; sizlere basit gelebilecek ama benim için önemli olan kendimle ilgili bu tespite ulaşamasaydım bugün akademik hayatın içerisinde var olamayabilirdim. Aynı anda başka görev ve projeleri yapamaz; bu arada bebeğimi de büyütemezdim.
Evlatlarımıza en büyük iyiliğimiz, onlara bu hayatta bırakacağımız en değerli miras kendilerini tanımalarını sağlamak olacaktır diye düşünüyorum. Hangi yemeği, kıyafeti sevdikleri ya da sevmediklerini bilmeleri gibi… Kızım, oğlum neyi yapmak ya da yapmamaktan hoşlanıyorsun, ne olmak istiyorsun, neye yeteneği var gibi sorular bence ilk adım için gayet iyiler…Onların verecekleri cevaplara göre de en iyiye yönlendirmekte bizlere kalıyor elbette…
Lütfen bu yazıda yazdıklarımın sadece kendi bireysel değerlendirmelerim olduğunu göz ardı etmeyiniz. Ben sadece bir akademisyenim, daha yolun çok başlarında olan bir anneyim…Eğer sizlerin de yazdıklarım ile ilgili yorumları olur ve benimle paylaşırsanız çok mutlu olurum…
Bir sonraki yazımızda, bilginin ışığında güzel günlerde görüşmek üzere…