SON DAKİKA

Yeni gençlik, yeni zaman

Esra Tanrıverdi 14 Nis 2025

Sevgili okurlarım, Zamanın ritmi değişti. Biz yetişkinler bunu çoğu zaman fark etmesek de dünya artık bambaşka bir dil konuşuyor.

Gençlik de bu yeni dilin en hızlı, en yaratıcı ama aynı zamanda en yalnız konuşanı oldu. Biz eski sözlüklerle anlamaya çalıştıkça, aramızda sessiz ama derin bir kopuş oluşuyor.

Radyo Bir’deki Hayatın Reçetesi programımda gençlerle sık sık karşılaşıyorum. Sorunlar değişiyor ama duygular aynı: “Anlaşılmak istiyoruz ama duyulmuyoruz.”

Geçenlerde yayına bağlanan 17 yaşındaki bir genç şöyle dedi:

“Annem hep ‘biz senin yaşında yokluk gördük’ diyor. Ama ben yokluk değil, varlık içinde yönsüzlük yaşıyorum.”

Bu cümle zihnime kazındı. Çünkü artık mesele sadece kuşak farkı değil, varoluşsal bir farkla karşı karşıyayız.

Ben de genç oldum. Üstelik erken yaşta evden ayrıldım, Çamlıca Kız Lisesi’nde yatılı okudum. Annemin elime tutuşturduğu küçük bir valizle büyük bir şehre gözyaşıyla adım attım. Bizim yalnızlığımız sessizdi, hatta sabırla örülürdü. Bugünün gençleri ise gürültü içinde yalnız. Kalabalıklar arasında görünmez hissediyorlar. Herkesin her şeyi bildiği bir çağda, kendilerini tanımlayacak bir alan arıyorlar.

Carl Rogers şöyle der:

“Birini anlamak istiyorsanız, onun ayakkabılarıyla yürümeyi göze almalısınız.”

Peki biz, gençlerin dijital, hızlı, zaman zaman savrulmuş dünyasında birkaç adım attık mı?

Sosyal medya çağında yaşıyorlar. Her şey ölçülüyor: beğeniler, takipçiler, paylaşımlar… Kimliklerini dış dünyadan gelen onaylarla kurmaya çalışıyorlar. Bu da onları kırılgan hale getiriyor. “Kendin ol” mesajı bile çoğu zaman bir baskıya dönüşüyor.

Geçen gün bir danışanım şöyle dedi:

“Ne yapsam eksik hissediyorum. Sürekli daha iyisi olmak zorundaymışım gibi.”

Bu söz, Alvin Toffler’ın şu öngörüsünü hatırlattı:

“21. yüzyılın cahilleri, öğrenemeyen, öğrendiğini unutamayan ve yeniden öğrenemeyenler olacaktır.”

Evet, eğer biz bu kuşağı anlamak istiyorsak, eski bilgilerimizle değil; yeni sorularla, yeni bir merakla yaklaşmalıyız.

Erich Fromm der ki:

“İnsan sadece sahip olduklarıyla değil, kim olduğu ile de yaşar.”

Ama bugünün gençliğine “Sen kimsin?” diye sorduğumuzda, o cevabın peşinden gitmeye biz hazır mıyız? Yoksa onları kendi tanımlarımıza sığdırmak mı daha kolay geliyor?

Gençler sandığımız kadar kırılgan değil. Aslında oldukça dirençliler. Ama bu direnç, bizim değer yargılarımıza göre değil; onların gerçekliğine göre şekilleniyor. Biz onlara “bizim gibi ol” dediğimizde, bir köprü değil duvar inşa etmiş oluyoruz.

Radyo programımda bir başka genç şöyle demişti:

“Biz geleceği planlamıyoruz. Çünkü bugünü atlatmak zaten yeterince zor.”

Bu cümle, bugünün ruh halini çok iyi özetliyor. Bugün o kadar dolu ve ağır ki, gelecek artık uzak bir hayal gibi. Oysa biz onların yanında durabilirsek, umut da gelecek de inşa edilebilir.

Rollo May’in dediği gibi:

“Sevgi, bir kişinin başka birinin büyümesine tanıklık etme cesaretidir.”

Yeni gençliğe gerçekten tanıklık edelim. Onları dönüştürmeye çalışmak yerine, oldukları hâliyle kabul edelim. Belki de bu çağda devrim; dinlemek, anlamak ve yargılamadan yanında yürümektir.

ajet 160x600