SON DAKİKA

Vergi ve fırsatçılığa yönelik düzenlemeler / Sinema sektörü

Son günlerde bir takım düzenlemeler ve stratejiler kurulduğunu görüyoruz fakat buna rağmen bazı önlemlerin yetersiz kaldığını görebiliyoruz.

Yetkililerin vergi, yaptırım, fırsatçılık gibi alanlarda bazı atılımlar yapması güzel bir şey fakat bu süreçte bazı yerlerin buna rağmen zam yaptıklarına denk geliyorum fakat cezalar daha fazla caydırıcı olmalı. Özellikle çoklu mağazalara sahip firmalar düzenli ve rutin hale gelecek şekilde takibe alınırsa her şey çok daha farklı olabilir. Zincir marketler başta olmak üzere tüm büyük mağazaların fiyatlarının dijital şekilde denetlenmesi yapılan çalışmalara katkı sağlayabilir.

E-ticaret takibi konusuna gelince fikri başarılı buldum fakat ceza yetersiz. Adam ilk olarak arabayı 3 milyon liraya satılığa çıkartırken fiyatta arttırıma gidip 4 milyon yapıyor ama cezası 100 binlerle olacaksa çözüm yeterli olmaz bence. Zira adam alacağı cezayı satıştan misliyle karşılayabilir.

Vergi konusunda düşük maaşlıları yıpratmayacak şekilde çok kapsamlı ve ciddi atılımlar gelmeli. Gelire oranla belirlenen vergiler toplumu ikna edebilir ayrıca ülkenin borç yükünü azaltabilir. Ayrıca şu büyük ya da bilindik firmaların vergi ödeyip ödemediği konusunda sosyal medyadaki spekülasyonlar için önerim daha açıklayıcı açıklamalar yapılmalı zira gördüğüm kadarıyla toplumun kafası karışabiliyor öyle bir durum var ise de bu durum düzeltilmeli. 

 * * *

Ahu Tuğba'nın vefatı ve sinema sektörü

Ahu Tuğba, bir dönemin ikonu olarak hep hatırlanacak. Ama belki de en çok unutulmayacak olan, o gözlerindeki derin hüzündü. Şöhretin parlak yüzü altında saklanan, her zaman görülmeyen bir insandı o. Son kez sessizce uğurlandı. Ve belki de en samimi, en gerçek vedası buydu.

Ahu Tuğba’nın vedası, bu dünyadan geçen her insanın hikayesi gibi acı tatlı bir gerçekliği hatırlattı bana. Şöhretin, güzelliğin ve hayatın kırılganlığı... Bir yıldız daha kaydı; geride yalnızca anılar kaldı. Ama her şeyden öte, onun yaşamı da bir iz bıraktı. Sessiz olsa da, derin bir iz...

O kadar çok kalabalığın içinden, o kadar çok alkışın ardından geriye kalan birkaç samimi insan oluyor. Mezarın başındaki bu sessizlik aslında bir tür cevap gibiydi. Bir hayatın muhasebesi, bir insanın ardında bıraktığı izlerin yansımasıydı. Ama ne yazık ki hayatın sahnesi, oyuncularına her zaman en kalabalık alkışları vaat etmiyor. Gerçekler filmlerdekinden çok öte... 

Her adımı izlenir, her sözü manşet olurdu. Ama ne zaman ki perde kapandı, ne zaman ki o parlak ışıklar söndü; hayat ona başka bir yüzünü gösterdi. Gerçek yalnızlığı...

Yeşilçam'daki birçok isimle uzun yıllarca iletişimdeydim, neredeyse hepsinin hazin sonu böyleydi. Yıllardır diyorum, Yeşilçam ve Yeşilçam emektarı oyunculara sahip çıkmalıyız.

Hep diyorum: Amerikalılar Hollywood şehrini bir sinema endüstrisi haline getirirken, bizler ise 100 metrelik dar bir sokağımızın bile gün geçtikçe tarihin karanlık sayfalarına karışmasında pay sahibi olduk. Türk sinemasına yeni bir soluk, yeni bir serüven, yeni bir marka isim gerekiyor ya da Yeşilçam ismiyle devam etmeliyiz. Son 6-7 yıldır Türk dizileri özellikle Asya, Arap dünyası ve Güney amerika'da yoğun ilgi görüyorken, uluslararası arenada Yeşilçam yani Greenpine ya da Anatoliawood tarzında yeni bir marka oluşturup Türk sinemasını endüstriyel bazda daha yüksek çıtalara ulaştırmalıyız. Geçtiğimiz günlerde hem Afrika hem de Arap ülkelerine gittim, inanır mısınız pekçok insan Türk sinema sektörü sayesinde Türkçe bile konuşuyordu... Sinema kültürü bir toplumun aynasıdır ve bunu ne denli yansıtabilirsek kimliğimizin de yansıtılmasını sağlayabiliriz. Geçmişimize sahip çıkarak yarınlara sağlam ayak basmalıyız. Son yıllarda Türk sineması, özgün hikayeler ve nitelikli prodüksiyonlarla tekrar canlanmışken bu fırsatı değerlendirip zamanın sinemasını günümüzle harmanlayıp bir marka kimliği oluşturmalıyız. Türk sineması, gelecekte daha da büyüme potansiyeline sahiptir. Bu, yetenekli genç yönetmenlerin ve oyuncuların desteklenmesi, özgün senaryoların teşvik edilmesi ve teknolojik gelişmelere ayak uydurulmasıyla mümkün olacaktır. Türk sineması, zengin kültürel mirasımızı dünya ile paylaşmanın bir yoludur ve bu yolculuk, hala devam etmektedir.