SON DAKİKA

Umman sonrası, İtalya öncesi ABD-İran nükleer temasıUmman'da geçtiğimiz cumartesi yapılan ABD-İran y

Umman'da geçtiğimiz cumartesi yapılan ABD-İran yetkilileri arasındaki görüşmeler Obama döneminden sonra iki taraf arasındaki en yüksek düzeyde yapılan temastı.

Trump yönetimi bir anlaşma istediklerini söyleyerek masaya geldi ve sadece bu bile yeterince önemli zira Trump, 2015 İran Nükleer Anlaşmasını yırtıp atan taraf. 

Hikâyenin özeti

O gün anlaşmadan ABD çekilirken Washington’un amacı daha iyi bir anlaşma elde etmekti. Biden Yönetimi, hatırlanacaktır, seçim vaadi olarak anlaşmaya dönmeyi verdi ancak hükümetin ömrü hayatında bu gerçekleşmedi. O günlerde müzakerelerin neden uzadığını soranlar, ABD’nin Tahran’ı oyalamayı tercih ettiğini de iddia ediyordu. Bu tez şöyle bir varsayımdan yola çıkıyordu: Bilindiği üzere ABD’nin tek taraflı olarak anlaşmadan çekilmesi- Tahran UAEA ile temastayken ve 2015 Anlaşmasına uyarken- İran’a karşı gelebilecek snapback yaptırımları da engelledi. Bu arada ABD maksimum baskı stratejisini Tahran’a karşı benimsedi. Maksimum baskı sadece ABD’nin tek taraflı yaptırımlarını değil, kuvvet kullanma tehdidini de kapsıyordu. Bu tehdit Süleymani ve Mühendisi’nin öldürülmesine ve İran’ın misillemelerine neden oldu. Oldukça gergin bir atmosfer vardı ve Tahran nükleer zenginleştirme oranını kademe kademe artırdı, yine de nükleer silah eşiğinde kaldı, UAEA ile teması koparmadı ve bombayı geliştirmedi. Dolayısıyla Tahran aslında bombayı elde etme niyetinden ziyade nükleer silahlanma tehdidi üzerinden pazarlık gücünü artırmak, anlaşma yapmak ya da en azından müzakere hattında kalarak snapback yaptırımları engellemek, bölgesel ve uluslararası sistemde kazançlarını garantilemek, mümkünse daha fazla kazanç elde etmek niyeti sergiliyordu. Dolayısıyla Biden Yönetimi, İran’ı masada tutarken, Tahran’a tam istediğini vermemekte direndi. Bütün bu oyalamanın sonucunda 7 Ekim saldırıları gerçekleşti, İran saldırılar sonrası dolaylı olarak Gazze savaşının bir parçası oldu yahut 7 Ekim’in arkasındaki güç olarak İsrail tarafından hedef alındı, kısaca İran-İsrail tepişmesi başladı. Aktörler birbirlerini doğrudan hedef alıp, caydırıcılıklarını ciddi olarak sınadıkları bir dönem geçirdiler. İran özellikle milisleri ve hava savunma sistemi açısından büyük kayıplar verdiğinden ya bombayı patlatacak ya da bombayı yiyecek ikileminin yeniden öznesi oldu.

Trump yönetimi iş başına gelirken Netanyahu’nun İran nükleer programını, kritik alt yapısını ve petrol tesislerini doğrudan hedef alalım ve İran’ın var olan kapasitesini tamamen yok edelim fikrine yakın duruyor görünüyordu. Hatta bombardıman uçakları ve ABD hava savunma sistemleri bölgeye gitti ve olası bir İran’a saldırı senaryosuna hazırlanıldı. İran’a iki aylık bir süre veren bir ültimatom da verildi. Ama işte geldiğimiz noktada Netanyahu ve çevresi fikir değiştirmemesine rağmen Trump, anlaşma istediğini söylüyor. Trump yönetimi BMGK’nin 2231 sayılı kararı uyarınca ekim 2025’de snapback yaptırımların süresi dolmadan İran’ı anlaşmaya ikna etmenin daha kolay olduğunu da düşünüyor olmalı. İran da yukarıdaki pozisyonunu değiştirmiş değil, nükleer silah eşiğinde duruyor ve anlaşma istediğini söylüyor. Umman toplantısından sonra bu yüzden ABD ve İranlı yetkililer sıcak mesajlar paylaşıp, bu cumartesi ikinci raunt için Roma’da buluşacaklarını duyurdular. Ne oldu yani diye soranlara özet geçelim: taraflar anlaşmak istediklerini söylemeye devam ediyorlar ama anlaşamadılar.

Anlaşma neden güç?

Anlaşmak neden bu kadar güç? Teknik konuları bir tarafa bırakırsak ve Witkoff’un bir anlaşma olacaksa bu bir “Trump anlaşması” olacak cümlesinden yola çıkarsak Trump Anlaşmasının ne talep ettiği gerçekten belli değil. Witkoff- ki basına yansıdığı kadarıyla Vance ve Hegseth ile birlikte anlaşma taraftarıymış- Umman’daki temastan sonra Amerikan Fox TV’ye açıklamalarda bulundu ve İran’ın uranyum zenginleştirmeyi %3.6 düzeyinde tutabileceği bir anlaşma olasılığından bahsetti. Bu o kadar önemli bir açıklamaydı ki. Çünkü bu açıklamaya göre ABD, İran nükleer programının belli bir düzeyde korunmasını kabul ediyordu. İsrail’in- ki kimi uzmanlar tarafından gerçekçi bulunmayan taleplerinden yani sıfır zenginleştirme, İran nükleer programının tamamen çözülmesi- taleplerine böylece ABD sırt çeviriyor, Obama döneminde yapılan anlaşmanın ruhuna – yani programın belli bir süre belli bir düzeyde dondurulması, bombaya ulaşma zamanının İran için uzatılması olarak özetlenebilecek ruha- geri dönüş sinyali veriliyordu. Tabi Witkoff, bu tür bir anlaşmanın geçici mi, kalıcı mı olacağı ayrıntısını vermiyordu. Bu mealde kalıcı bir anlaşma İran için çok büyük başarı anlamına geleceğinden (hem İran caydırıcılığının hem de yer altı tünellerine dayalı savunma stratejisinin işe yaradığı görülmüş olacak böyle bir durumda) hatta İsrail adına da İsrail’in caydırıcılığının bu düzeyde de işe yaramadığını göstereceğinden hemen itirazlar geldi. 

Basına Trump yönetiminde İran’a yönelik güç kullanma yanlılarının da olduğu bilgisi sızdı. Waltz’un ve Rubio’nun adı geçiyor mesela. Trump Anlaşmasının sıfır zenginleştirme isteğine hala dayandığı söylendi. Dolayısıyla, İran açısından kabul edilemeyecek koşullar üzerinden pazarlık edildiği de iddia edilebilir. Bugünkü konvansiyonel zayıflığında İran’ın nükleer programı ve füze programlarını tamamen durdurması beklenemez. Ancak İran’ı vurmak 2015’de ne kadar zorsa bugün de o kadar zor. Mesele İran’ın gücünden (ABD üsleri ve askerlerine vereceği zarar ve petrol fiyatlarının uçma olasılığı) çok, güçsüzlüğü içerisinde kaybedecek bir şeyi olmadığını gördüğü anda herkesi kaybetmeye zorlayabileceği gerçeği. Herkes derken tabi ki başlangıç noktamız Körfez ülkeleri. ABD’nin yanlış tercihleri ve İsrail’in sahayı okuyamaması Körfez’in sonunu hazırlayabilir. 2015 ve Obama Anlaşması bize göstermişti ki kaybet-kaybet seçeneği ufukta dolaştığında ABD, bazı supapları koyarak (Körfez ve bazı Ortadoğu ülkelerinde devam etmekte olan nükleer kritik bilgi edinim süreci mesela) anlaşmaya yakın oluyor. Ama bu anlaşmanın İran’ın kazancını göstermeden elde edilmesi de ustalık gerektiriyor. O nedenle herkes anlaşma isterken, hatta Avrupalılar ve kötü sondan kaçınmak ihtiyacı içerisindeki Körfez anlaşma anlaşma diye sayıklarken, anlaşmaya varmak çok kolay olmuyor. 

Ne olabilir?

Bu şartlarda belki ABD, geçici bir anlaşmayı elde etmeyi önceleyebilir, böylece İran üzerinde baskıyı sürdürürken zaman kazanır ve İsrail’i İran için bekçi olarak tayin eder. Bu arada da İsrail-Suudi Arabistan, İsrail-Türkiye yakınlaşması için zemin yoklanır. Yine de böyle bir durumda herkes İran’ın neden vurulamadığını bilecek, ayrıca İsrail, İran’ın bekçisi olmak ister mi bilinmez ama bekçilik işi yumuşak, güçsüz bir zeminde başlayacak (-ki Hizbullah ve Hamas’ın silahsızlandırılmasıyla ilgili İsrail’in talepleri de kabul görmüş, gerçekleşmiş değil).


ajet 160x600