SON DAKİKA

Türkiye'de Borges trajedisi yaşamak

Bu hafta ki yazıma, kütüphane tutkunu, Arjantinli ünlü şair ve yazar Jorge Luis Borges ile başlamak istiyorum. Borges "Ben cenneti hep bir çeşit kütüphane olarak düşlemişimdir" diyen bir kütüphane tutkunudur.

1955’te Arjantin’de Peron hükümeti devrilince Borges hayalindeki meslek olan Arjantin Ulusal Kütüphanesi Müdürlüğü’ne getirilir. Ailesinden gelen hastalık nedeniyle görme bozukluğu çeken Borges, tam da bu dönemde yani hayalindeki kütüphaneye kavuşmuşken 55 yaşında görme yetisini tamamen kaybeder. “Bana aynı anda hem sekiz yüz bin kitabı hem de karanlığı veren Tanrı’nın muhteşem ironisi” diyerek bu gerçeği kabullenir. 

Umberto Eco unutulmaz romanı Gülün Adı’nda yer alan ana karakterlerden Kör Kütüphaneci’yi Borges’ten esinlenerek oluşturmuştur. 

Çok istediğiniz hayaliniz gerçek oluyor ama siz onu göremiyorsunuz. Binlerce kitaba dokunuyorsunuz ama okuyamıyorsunuz. Edebiyat tarihinde yaşanan bu tuhaf olaya Borges trajedisi dersek abartmış olmayız.

Şimdi içinizden bazıları tamamda Türkiye’nin Borges trajedisi ile ne alakası var diyebilir.

Oysa ben böyle düşünmüyorum maalesef…

Son 50 yılına tanık olduğum Türkiye bence hiç hak etmediği, çok kötü bir dönemden geçiyor. Daha önce ki dönemlerde de bu tarz inişe geçilen hayat standardının çok düştüğü bazı zamanlar olsa da şuan toplumun her kesiminden insanların ciddi bir geçim sıkıntı içinde hayatta kalma mücadelesi verdiğine şahit oluyorum.

*Öğrenciler güçlükle kazandıkları okullarını bitirdiklerinde yaşayacakları iş bulma kaygısını iliklerine kadar hissederken.

*Emekliler yıllarca devlete her ay ödedikleri sigorta primlerinin, bir gün değerlendirilerek kendilerine geri ödeme zamanı geldiğinde, aslında alacakları aylık maaşın evlerinin kirasına bile yetmediğini gördükleri anda hissedildikleri o aldatılma duygusu arasında yaşadıkları ikilemi aşamayarak, ikinci bir işle hayata tutunmaya çalışıyorlar.

*Çalışanlarsa en güzel yıllarını, en çok istedikleri şeylere sahip olamayarak ve hayattan beklentilerini erteleyerek, günlük geçim kaygısıyla, önemsiz telaş ve koşuşturma ile geçiriyorlar.

*Öğretmenler mutlu değil, mühendisler mutlu değil, doktorlar mutlu değil, avukatlar mutlu değil...

*İşçiler, memurlar, emekliler, askerler, polisler kimse mutlu değil.

*Çocuklar, öğrenciler, gençler mutlu değil.

*Sokak hayvanları katlediliyor, kadınlar suçsuz yere öldürülüyor ve kimse bu yaşananları önemsemiyor artık.

*Politikacılar, gazeteciler, akademisyenler özgür değil, hiç kimse düşündüğünü özgürce söylemeye cesaret edemiyor.

O zaman bu ülkede kim mutlu ve istediğini yapabiliyor?

Diye soracak olursanız, bir grup ayrıcalıklı azınlığın olduğunu söyleyebilirim yani toplumun %5-10’u arasında kalan istediği her şeyi yapabilecek maddi özgürlüğü, zamanı olan, istediği zamanlarda yurt dışına çıkıp dünyayı gezip, takip eden şanslı bir kesim dışında, kimse mutlu ve özgür değil bu ülkede.

Bakınız son günlerde fıkra gibi olaylar yaşıyoruz. Trump’ın Erdoğan ile olan görüşmesinden bahsediyorum.

Trump çok kurnaz ve ahlaksız bir politikacı, ellerini ovuşturarak Erdoğan’ı karşılıyor. Onu överken bile kendisinin taleplerini nasılda yerine getirdiğinden, rahip Bronson’u tek bir sözü ile nasıl hukuku yok sayarak, serbest bıraktığından bahsediyor. Sen, hile ile seçim kazanmayı çok iyi bilirsin diyerek devam devam ediyor. Sonra kendisinden bazı talepleri olacağını söylüyor, muhtemelen uçak satışı yapacak ve istediği her şeyi kabul ettireceği kozları da var elinde, Halk Bankası meselesi gibi …

En son, sandalyesini düzeltiyor Erdoğan’ın ve yolcu ediyor.

Kimse ne konuşulduğunu, ne tavizler verildiğini, ne alınıp ne satıldığını bilmiyor ancak tehdit edilerek, fakir bir ülkenin emeklisine memuruna veremediği paraları, uçak alımları için hovardaca borçlandığını, tüccar Trump’ın çok karlı çıktığını anlıyoruz, bu Amerika ziyaretinden.

Bende, sıradan bir T.C. vatandaşı olarak buradan soruyorum?

Bu şekilde borçlanan bir devlet, kendi vatandaşına, ne zaman hak ettiği şekilde, güzel yaşamayı layık görecek?

Şu an ülkeyi yöneten politikacıların gerçek planı nedir?

Üzülerek soruyorum, sonumuz Borges gibi mi olacak?

Bu insanlar ne zaman bu ülkede mutlu olarak yaşayacak?

Peki biz tüm bu değişimi ve iyileşmeyi görebilecek miyiz?

Yoksa Borges gibi bizde, artık gözümüz göremediğinde mi Türkiye düzelmiş olacak?