SON DAKİKA

Trump-Harris Münazarasından Yansımalar

ABD Başkanlık seçimleri açısından tarihin en sıkıcı ama aynı zamanda da en heyecanlı seçimlerinden biri yaklaşıyor. Heyecanın nedenini biliyoruz, Biden'ın Demokrat Parti başkan adaylığından çekilmesinden sonra Kamala Harris, Demokrat Parti'yi Trump-karşıtlığı çevresinde konsolide etmeyi başardı.

Seçim kampanyası maddi-manevi yeterince destek aldı ve kritik salıncak eyaletlerin bazılarında kamuoyu yoklamalarında Harris, Trump’ın çok az puan ile önüne geçmeyi başardı. Bu şu demek kıran kırana bir seçim bizi bekliyor. Ayrıca, Trump müesses nizamı ezip geçmekten bahseden ve ABD’de seçimi kazanması ABD elitinin büyük bir kısmı tarafından istenmeyen biri. Sicili, ABD’ni iç savaş atmosferine sokmak, müttefikleri yabancılaştırmak ve Harris’in son münazarada ifade ettiği gibi ABD değerlerine ihanet etmek gibi hususlar nedeniyle elitlerin gözünde hayli kabarık. Bu nedenle Cumhuriyetçi Parti içerisinde de belirli kopmalar, eleştiriler -özellikle 6 Ocak Kongre Baskını sonrasında- olacak gibi durmuş, Trump partiyi Trumpizm çevresinde toplamayı başarmıştı. Geçen seçimlerde seçim kıl payı kaybedilmesine rağmen Trump, hem seçimleri kaybettiğini kabul etmeyecekti, hem de oy oranlarını artırmış olması, Cumhuriyetçi eyaletlerde büyük desteğe sahip olmaya devam etmesi, Trumpizmi bugüne neredeyse bir psödo-ideoloji olarak taşıdı. Bu seçim, bir anlamda Trumpizmin ABD’de gerçekten bir şansı olup olmadığını, ya da sadece ABD aşırıcılığının bir yorumu olarak kalıp kalmayacağını da gösterecek. Bu açıdan ABD seçimleri ABD için çok önemli ve elbette bu nedenle de taraflar son derece heyecanlı.

Münazarada Trump’ın duruşu: “kedilerimizi koruyacağız”

Oysa Salı akşamı gerçekleşen münazara bu heyecanı yansıtmaktan uzaktı. ABD uzun bir süredir, sebebi sadece Trump da değil, bir tür kutuplaştırıcı, gergin, toplumsal bölünmelerin netleştiği bir sosyal-politik atmosferin içerisinde. Harris-Trump münazarası da bu atmosferi yansıtıyordu. Taraflar birbirlerini en hafifi yalancılıkla itham ettiler ve karşı tarafın seçilmesi durumunda ABD’nin bildiğimiz ya da yurttaşlarının inandığı biçimiyle biteceğini söylediler. Ama bu kutuplaştırıcı söylemin, birbirini öteki veya düşman ilan etmenin yaslandığı büyük fikirlerin altını iki aday da doldurmaktan uzaktı. Trump, MAGA (ABD’yi yeniden büyük yapalım) fikrini Harris’e karşı savunmaktan ziyade Biden’a karşı savunuyormuş gibi davrandı. Harris’i niyet edilmiş ya da edilmemiş bir şekilde küçük gördüğünü, onunla yarışmaya mecburen tenezzül ettiğini hissettirici şekilde karikatürize bir söylem benimsedi ve MAGA’nın dayanması gereken tüm büyük projeleri (ekonomi dahil) açmak, açıklamak yerine neredeyse mistik bir yasadışı göçmenler korkusuna her sorunun sonunda tekrar tekrar döndü. Göçmenler meselesi ABD’de iç çekişme ve fay hatlarını tetikleyen bir mesele, rakamlara baktığımızda (ayrıca ABD’de verginin ne kadar önemli olduğunu hatırladığımızda) konunun siyasileştirilmesini, hatta güvenlikleştirilmesini anlayabiliyoruz. Ama Trump, söylemini şu şekilde kuruyor: “Biden yönetimi o kadar güçsüzdü ki kimse ABD’den çekinmedi, korkmadı, kimse ABD’ye saygı göstermedi, ve nihayetinde birileri tımarhanelerini, hapishanelerini açarak ellerindeki cani, katil, hırsız ve suçluları ABD’ye gönderdiler”. 

Bu söylemde ABD’nin bir çeşit tehditle karşı karşıya kaldığı, hemen tedbir alınması gerektiği, bunu ancak Trump’ın yapacağı vurgusu var. Tehdit edilenin ABD’nin ücra banliyölerinde yaşayan orta sınıf olması bu seçimin seslenmek zorunda kaldığı salıncak eyaletlerdeki orta sınıfın hayal ve korkuları yüzünden. Ayrıca korkuları, siyahilere, Latinlere, bu seçimlerde oy kullanacaklara bulaşmadan tetikleme şansını hayali göçmenler (rakam olarak 11 milyonlar ama, yani varlar) üzerinden inşa etmek Trump’ın işine geliyor. Benzer bir sesleniş yağma korkusu üzerinden işe yaramıştı, bu sefer Trump rakibinin de aynı orta sınıfa seslendiğinin bilinciyle panik içerisinde hareket etti ve kaçırılıp yenen kedi ve köpeklerden bahsetti. Konuşmanın absürtlüğü nedeniyle de kamuoyu ilgisi yenen kedicikler ve Trump’ın can siperhane biçimde onları savunması üzerine yoğunlaştı. Oysa bu söylemde Trump’ın yapmak istediği vurgu, eğer iktidarda Trump olsaydı tüm bu felaketler olmazdı çünkü ABD yeniden büyük olurdu vurgusu. Trump; ekonomi, Çin, Ukrayna, Gazze Savaşı tüm bu meselelerle ilgili ne yapacağını açıklarken- ki aslında hepsinde radikal bir değişim olacağı dışında, bu değişimin ABD’den/Trump’tan korkulacağı için olacağı dışında bir şey de açıklamadı- temel savunmasını ben olsaydım bunlar olmazdı üzerinden gerçekleştirdi. Dolayısıyla Trump seçilirse ABD caydırıcılığını ceza ve korkutma üzerinden yükselten belirsizlik stratejisinin devam edeceği sinyalini verdi.

Harris, Biden’ın devamı olmaktan kurtulacak mı?

Öte yandan Harris, ABD değerleri (ki bu Biden politikası sürecek demek) ve orta sınıfın Amerikan rüyasını korumak dışında hiçbir ciddi cümle kurmadığı bir münazarayı kazasız belasız ve kendi için artıya dönüştürerek geride bıraktı. Harris için Biden ve Trump olmaması başlı başına bir artı, yapması gereken tek şey saçmalamamak, bunu da başarmış görünüyor. Bunu başarmak için de ABD’yi bölmemek gibi, 6 Ocak günlerine dönmemek gibi ileriye yürüme mesajları dışında ciddi bir siyaset duruşundan bahsetmiyor. Dinleyici de boşlukları dolduruyor ve Biden’ın politikalarının devam edeceği izlenimini alıyor. Yine de Harris’in ekibinin sadece Biden politikalarını yeniden yazmak istemeyen bir ekip olduğunu biliyoruz. Bu çerçevede Harris’in nasıl bir yol izleyeceği, ancak Kasım seçimlerini kazanırsa belli olacak.

Sözün özü, ABD seçimleri ABD ve ABD içi tartışmalar- bu arada orta sınıfın hayal ve korkuları için çok önemli ama dışardan ABD seçimlerine bakanlara hiçbir yenilik vaat etmiyor.