Stratejik hesapların arka planı
Şam Valisi Maher Marwan'ın, İsrail'in Suriye'ye yönelik askeri operasyonlarını, doğal güvenlik kaygısı olarak tanımlaması, barışçıl bir söylem gibi görünse de aslında derin stratejik hesapların bir yansımasıdır.
Bu tür açıklamalar, Suriye’nin dış politikada ve bölgesel denklemlerde yeniden güç kazanma, ulusal güvenliğini artırma ve uluslararası arenada stratejik ittifaklar kurma amacının bir parçası olarak değerlendirilebilir. Bu, aynı zamanda Suriye’nin askeri ve diplomatik manevra kabiliyetini arttırma amacı taşıyan bir politikadır.
“Doğal Güvenlik Kaygısı” nedir ve gerçekten doğal mıdır?
İsrail'in Golan Tepeleri'ni aşarak Suriye'ye yönelik askeri operasyonlar düzenlemesinin, ülkenin güvenliği açısından doğrudan bir tehdit oluşturduğu aşikardır. Ancak Marwan, İsrail’in Suriye’ye yönelik operasyonlarını, National Public Radio’ya yaptığı açıklamada şu şekilde ifade ediyor: “İsrail korku hissetmiş olabilir; bu yüzden biraz ilerledi, biraz bombaladı.” Burada dikkat çeken bir nokta ise şu: Bir ülke, son derece kritik olan ve kendi topraklarına yönelik yapılan saldırıları "doğal bir güvenlik kaygısı" olarak tanımlayabilir mi? Yoksa bu açıklama, özellikle dışa dönük politikalarında gizlenmiş stratejik bir adım mı? Bu açıklamalar, aslında iç politikadaki yeni rejimin meşruiyetini sağlamlaştırmayı da hedefleyen bir manevra olarak öne çıkmaktadır. İç savaş sonrası rejimin zayıflayan gücünü toparlamaya çalışan Suriye, dış tehditleri de kendi stratejik çıkarları doğrultusunda kullanarak, ulusal güvenlik söylemini hem içte hem de uluslararası arenada yeniden yapılandırma çabası içerisindedir.
Ortadoğu’nun su kaynakları açısından en zengin bölgelerinden biri olan Golan Tepeleri, sadece bir toprak parçası değil, aynı zamanda Suriye için ulusal onurun ve direnişin de simgesidir. Marwan’ın “Biz İsrail’den korkmuyoruz” söylemi, hem iç kamuoyunda milliyetçi duyguları güçlendirmeyi hem de uluslararası arenada güvenlik kaygılarını meşrulaştırmayı amaçlayan bir stratejidir. Bu söylem, aslında halkın ulusal birliğini yeniden inşa etme ve yönetimin meşruiyetini pekiştirme amacını taşıyor. Ancak bu söylemin halk tarafından nasıl algılandığı, Suriye’nin içindeki politik iklimin ne kadar değiştiğine bağlıdır.
Bölgesel dinamikler: Türkiye ve İran’ın Suriye’ye yansıyan stratejik hesapları
Suriye'nin İsrail’e karşı geçmişteki tutumu, sert ve toprak kayıplarının telafisi amacını güden bir çizgideydi. Özellikle Golan Tepeleri, Suriye için hem ulusal onurun hem de direnişin sembolüydü. Ancak son açıklamalarıyla Şam, İsrail’e karşı daha pragmatik bir yaklaşım benimsemeye başlamış ve geçmişteki sert söylemler, yerini daha ılımlı ve diyalog arayışına dayalı bir stratejiye bırakmış gibi görünüyor. Türkiye için, Suriye'nin bu değişen tutumu önemli bir sınav olabilir çünkü Türkiye, İsrail ile gergin ilişkilerini sürdürüyor. Türkiye’nin, Suriye’nin bu yeni tutumuna nasıl karşılık vereceği, iki ülke arasındaki stratejik ilişkiler üzerinde belirleyici bir etki yaratabilir. İran için, durum daha da karmaşıktır. İran, Suriye’yi İsrail karşısındaki önemli bir müttefiki olarak görürken, Şam’ın İsrail’le olası bir yakınlaşması, Tahran’ın bölgedeki stratejik çıkarlarını riske atabilir. Sonuç olarak, Suriye'nin İsrail’e karşı eski tutumlarından saparak, farklı bir strateji izlemeye başlaması, Türkiye ve İran’ın bölgesel stratejilerini yeniden şekillendirebilir ve bu gelişme, bölgedeki ilişkileri ve güç dengelerini ciddi şekilde etkileyebilir.
Suriye’nin gerçek stratejisi nedir?
Suriye’nin İsrail ile barışa yönelik verdiği mesajlar, sadece diplomatik bir açıklama değil, aynı zamanda derinlemesine stratejik hesaplar içeren bir adım olarak değerlendirilmelidir. Suriye, barışçıl bir dil kullanarak hem güvenlik kaygılarını meşrulaştırmaya çalışmakta hem de bölgedeki güç dengesini kendi lehine çevirmeye yönelik bir strateji izlemektedir. Bu, ulusal güvenliği sağlama amacını güderken, aynı zamanda dış aktörlerle olan ilişkilerinde güçlü bir konum elde etmeyi hedefleyen çok katmanlı bir politika izlediğini göstermektedir.