Ortadoğu'daki rejim değişiklikleri: Libya, Irak ve Suriye
Ortadoğu, uzun yıllardır ABD ve batılı güçlerin müdahaleleriyle şekilleniyor. Bu müdahaleler, bölgedeki rejimlerin zayıflamasına, ülkelerin iç savaşlara sürüklenmesine ve nihayetinde Batı'nın stratejik hedeflerine ulaşmaya çalışan bir sürecin parçaları haline geldi.
Bu büyük değişim, özellikle Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) kapsamında değerlendirilebilir. Amaç neydi? Daha önce zayıflayan rejimlerin yerine, Batı'nın istediği yönetimleri inşa etmekti. Libya, Irak ve Suriye, bu sürecin en net örneklerini sergileyen ülkeler olarak öne çıkarken, sıradaki hedefin İran olup olmadığı ise hâlâ belirsizliğini koruyor.
Sıradaki hedef İran mı?
Orta Doğu’nun en büyük güçlerinden biri olan İran, son yıllarda bölgedeki en sıcak gündem maddelerinden biri haline geldi. Libya, Irak ve Suriye’deki rejim değişikliklerinden sonra, gözler şimdi de Tahran’a çevrilmiş durumda. Axios haber sitesinin yer verdiği iddiaya göre; Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan, Biden’a, İran’ın nükleer programının silah sınıfı seviyesine ulaşması halinde, Tahran’daki nükleer tesislere yönelik olası bir askeri müdahale planı sundu. Ancak, bu planın birkaç hafta önce yapılan gizli bir brifingde sunulmuş olması, her şeyin henüz bir karar aşamasına gelmediğini gösteriyor. Bu sunum, yeni bir istihbarata dayanmıyor ve Başkan Biden’ın nihai bir karar vermediği ifade ediliyor.
Biden yönetimi, Trump’ın 2018’de çekildiği nükleer anlaşmanın ardından, İran’ın nükleer programının hızla ilerlediğini fark etti. Bu süreçte, İran, ABD'nin yaptırımlarına karşı stratejik adımlar atmaya devam ederken, Biden yönetimi de bu durumu engellemeye çalışıyor. Ancak, bunun ne kadar başarılı olacağı ve İran’ın nükleer hamleler yapıp yapmayacağı sorusu, Orta Doğu’daki güvenlik stratejilerinin yeniden şekillenmesine neden olabilir.
Tüm bu gelişmeler, tam da İran’ın Avrupa ülkeleriyle nükleer programı hakkında yapacağı görüşmelerin öncesine denk geliyor. 13 Ocak’ta Cenevre’de yapılacak görüşmeler, İran’ın nükleer programına dair gerilimi daha da tırmandırabilir. Kasım 2024’te İngiltere, Fransa ve Almanya ile yapılan görüşmelerin ardından, İran, BM gözlemcisinin kararına tepki olarak daha fazla uranyum zenginleştirme santrifüjü kurmayı planladığını açıkladı. Bu adım, yalnızca İran’ın nükleer kapasitesini artırmakla kalmaz, aynı zamanda bölgedeki güç dinamiklerini de daha karmaşık hale getirebilir.
ABD, İran’ın bu nükleer adımlarına karşı askeri müdahale seçeneklerini masaya koyarken, İran’ın nükleer kapasitesini artırması, bölgedeki istikrarı sarsabilir ve ABD’nin stratejik hesaplamalarını baştan sona değiştirebilir. Bu süreçte hem İran’ın hem de ABD’nin atacağı adımlar, Orta Doğu’nun geleceğini belirleyecek en kritik faktörlerden biri olacak gibi görünüyor.
Trump'ın görevdeki rolü ve savaş olasılığı
Donald Trump’ın Beyaz Saray’a dönmesi, Orta Doğu’daki mevcut siyasi atmosferi önemli ölçüde değiştirebilir. Trump’ın, daha önce İran’a karşı uygulamaya koyduğu maksimum baskı stratejisinin bir uzantısı olarak, Trump yönetimi İran’a karşı daha agresif olabilir. Bu durum, İran’ın bölgesel faaliyetlerine ve nükleer programına karşı doğrudan bir askeri müdahale ile sonuçlanabilir. Ancak, bu askeri adımların, bölgede daha geniş bir savaşa yol açma riski de mevcut. İran’a karşı yapılan askeri bir saldırı, yalnızca Tahran’ı değil, bölgedeki tüm güç dengesini etkileyebilir. Bu da ABD’nin dış politikasında yeni hesaplamalar yapmasını gerektirebilir. Sonuç olarak, Orta Doğu’daki büyük müdahaleler bir bir tamamlanırken, sıradaki hedefin İran olup olmayacağı sorusu, bölgesel stratejilerdeki kırılma noktalarını şekillendirecek gibi görünüyor.