SON DAKİKA

Mutluluk karesi: Sahip olmak mı, yetinmek mi?

Bugün gazete köşemizde, hepimizi derinden etkileyen, düşündüren ama belki de üzerinde yeterince durmadığımız bir konuya, mutluluk meselesine odaklanmak istedim.

Etrafımıza baktığımızda, maddi imkanlara, sağlığa, her şeye sahip gibi görünen insanların bile neden mutsuz olduğunu sıkça gözlemliyoruz. Lüks evler, pahalı arabalar, dolgun banka hesapları… Tüm bunlara rağmen gözlerinde bir boşluk, yüzlerinde silinmeyen bir hüzün. "Her şeyim var ama yine de bir şeyler eksik" hissiyatı, modern çağın en yaygın dertlerinden biri haline geldi. Oysa mutluluk, sanıldığı gibi sahip olunanların bir listesiyle ölçülemez; o, elindekilerle yetinme sanatı ve onlarla en iyisini yapabilme becerisidir.

Hepimizin bir “mutluluk karesi” var aslında. Bu kare, bazen geniş, bazen dar olabilir; bazen yemyeşil bir bahçe, bazen kurak bir toprak parçası. Önemli olan, o karenin içinde ne kadar huzur bulabildiğimiz, ne kadar anlam yükleyebildiğimiz. Mutluluk, tek bir unsurun değil; aile yaşamı, sağlık, iş hayatı, arkadaş çevresi ve diğer kişisel unsurların bir araya gelmesiyle oluşan karmaşık bir bütündür. Bir alanda eksiklik hissettiğimizde, diğer alanlardaki doluluğun bizi mutlu etmeye yetmeyebileceğini gözlemleriz. Örneğin, harika bir kariyere sahip olup sağlıklı da olsanız, aile bağlarınızda bir kopukluk varsa, o mutluluk karesinde bir eksiklik hissetmeniz kaçınılmazdır. Ya da sıkı bir arkadaş çevreniz varken, sağlığınızda yaşanan bir sorun, o karenin dengesini alt üst edebilir.

Sağlığımız yerindeyken, defalarca deneme imkanımız varken, her hatadan sonra yeniden başlama şansımız varken, neden mutsuzluğu seçeriz? Neden başkalarının sahip olduklarına odaklanarak, kendi potansiyelimizi, kendi değerimizi görmezden geliriz? Kıskançlık, çekememezlik, başkalarının başarılarına içerleme gibi duygular, sadece ruhumuzu değil, fiziksel sağlığımızı da olumsuz etkileyen, bizi gerçek hastalıklara sürükleyen zehirli düşüncelerdir. Başkasının karesindeki çiçeklere imrenirken, kendi karemizdeki papatyaları çiğner geçeriz adeta. Oysa kendi mutluluk karemizi başkalarının ölçütlerine göre değil, kendi iç sesimizin rehberliğinde inşa etmeliyiz.

Mutluluk, bir varış noktası değil, bir yolculuktur. Bu yolculukta elindekiyle yetinmek, sahip olduğumuz küçücük şeylere bile şükretmek, küçük anların kıymetini bilmek, gün batımını seyretmek, bir çocuğun gülümsemesine karşılık vermek, bu yolculuğun en önemli duraklarıdır. Belki de yeniden denemek, her düştüğümüzde ayağa kalkmak, hatalarımızdan ders çıkarmak ve en önemlisi, kendimize karşı şefkatli olmak mutluluğun anahtarıdır. Mükemmel olma arayışı içinde kendimizi yıpratmak yerine, eksiklerimizle, hatalarımızla barışık olmak, bizi daha güçlü ve daha mutlu kılar. Çünkü asıl mesele, her bir parçayı mükemmel yapmak değil, tüm parçaların uyum içinde bir araya gelmesini sağlamaktır.

Unutmayalım ki, yaşam bize sürekli yeni kartlar dağıtır. Bazı kartlar istediğimiz gibi olmayabilir, bazıları ise bizi şaşırtacak kadar iyi olabilir. Önemli olan, elimizdeki kartlarla en iyi oyunu oynamaya çalışmaktır. Başkalarının ellerindeki kartlara bakıp hayıflanmak yerine, kendi kartlarımızın potansiyelini keşfetmeliyiz.

Kendi mutluluk karemizi dengeli ve bütünsel bir şekilde inşa etmek, her bir parçaya özen göstermekle mümkündür. Başkasının bahçesindeki çiçekleri kıskanmak değil, kendi bahçemizdeki papatyaların, hatta küçük bir otun bile kokusunu içine çekebilmek, onun varlığına şükredebilmek gerçek mutluluktur. Ne dersiniz, kendi karemizi güzelleştirmeye, onu renklerle doldurmaya, tüm unsurlarıyla bir bütün haline getirmeye başlayalım mı?