SON DAKİKA

İstanbul Depremi Naci Hoca ve ortak kaygılarımız?

Bakınız kıymetli okurlarım etrafımızda ki her şeyin bizim için, ülkemiz için ve dünya için bir önem katsayısı vardır.

İstanbul’da yıkıcı bir deprem olma ihtimali, büyük bir devletin, vatandaşlarının canı ile kumar oynayabileceği, önemsiz bir mesele değildir. Bilakis bu konu her daim, ciddi bilim insanlarının uykularını kaçırmaya devam etmektedir.

Bu hafta Deprem konusunda ülkemizin yetiştirdiği en değerli bilim insanlarından Prof. Dr. Naci Görür hocam ile yaklaşık 2 saat süren sohbetimizden bazı önemli noktaları sizlerle paylaşmak istedim.

Öncelikle benim İstanbul Depremi hassasiyetimden ve hocamızın deprem konusunda ki önemli çalışmalarından uluslararası kabul görmüş önemli atıflar yapılmış makaleleri ile sohbetimize başladık.

Sonra hocam konuyu deprem dirençli kentlerin önemine getirdi ve detaylandırdı. Özellikle ilçe bazında yerel yönetimlerin deprem konusunda organize olmasının ve hatta mahalle bazında muhtarlıklarında işin içinde olması gerektiğini konuştuk.

Ancak burada önemli olanın öncelikle yapı stoğumuz olduğunu İstanbul için yaklaşık 793 bin binanın bu kapsamda deprem analizi ile detaylı bir şekilde incelenmesi gerektiğini belirttim. 

a-Oturduğum bina güçlendirme ile kurtarılabilir mi?

b-Oturduğum binanın yıkılıp kentsel dönüşüme girmesi gerekir mi?

c-Oturduğum bina zemin ve üst yapı olarak TBDY-2018 standartlarına göre güvenli mi?

Deprem analizi yapıldığında, oturduğumuz bina yukarıda yazdığım 3 seçenekten birine mutlaka dahil olacaktır.

İşte ancak o zaman oturduğumuz binanın kuvvetli bir yer hareketinde nasıl davranacağını öğrenebiliriz. Yani İstanbul için bu ihtimal 1766 fay segmenti üzerinde oluşabilecek İstanbul şehir merkezine 20 km. mesafede Magnitüdü 7,2 ve üzerinde bir depremden bahsediyorum.

Zira 23 Nisan 2025 tarihinde meydana gelen Mw:6,2 depreminden minimum 30 kat daha büyük olacak bu deprem özellikle 1999 yılı öncesi yapılmış ve zemini kötü olduğu halde herhangi bir zemin etüdü ve geoteknik zemin iyileştirilmesi yapılmamış olan binalar için maalesef ağır hasar ve yıkımla sonuçlanabilecek katastrofik bir senaryo, beni nasıl endişelendiriyorsa Naci hocamın da aynı şekilde kaygılandığını gördüm.

Doğal olarak bu kadar açık riskler söz konusu olduğunda bu şehirde yaşayan 20 milyon kişi için ciddi endişe duyuyoruz. Bizim için İstanbul Depremi önem katsayısı şu an için en yüksek seviyede iken bu paralelde Devletin ilgili makamlarının teyakkuz içinde olmasını bekliyoruz ancak maalesef sanki bu ülkede 2 yıl önce gayri resmi 300 binden fazla insan ölmemiş gibi bana göre önem katsayısı en düşük seviyede hayat olağan akışı içinde devam ediyor.

Bakınız kıymetli okurlarım benim bu konudan beklentim sabah akşam televizyonda konuşulup insanların psikolojisinin bozulmasına sebep olan boş ve gereksiz panik yaratılması değildir.

Benim beklentim artık devletin ilgili kurumlarının düğmeye basarak bu süreci başlatmasıdır.

Bayramda hepimiz gördük tüm karayollarına 30 m.de bir radar tuzakları kurulmuş sözüm ona vatandaşın can güvenliği düşünülüyormuş ?!?!?!?!

Amaç elbette ki, devlet açısından önemli bir gelir kapısı yaratmaktır. Peki buradan sormak istiyorum trafik sigortasına, araç muayenesine, karayollarında ki radar tuzaklarına aşırı önem veren devlet için ülke sanayisinin %40’ının yer aldığı Marmara bölgesinde yaşayan yaklaşık 30 milyon kişinin can güvenliği hiç mi önemli değildir?

Bakınız başlatılacak süreci tarif ediyorum, öncelikle 2000 yılı öncesinde yapılan, daha sonra ise yasa ile tüm binalardan Deprem Analizi yapılması zorunlu hale getirilmelidir. DEVLET tıpkı trafik sigortası ve DASK’da olduğu gibi zorunluluğa dayalı bir süreç başlatarak, sonrasında yapılan bu deprem analizleri ile bize binaların gerçek durumu hakkında bilgi verecek bir sürecin başlatılması gerekmektedir.

İşte ancak o zaman acil bir şekilde hangi bina yıkılmalı, hangi bina güçlendirilmeli, bu ortaya çıkacaktır. Bu süreç eğer hızlandırılırsa ancak o zaman beklediğimiz İstanbul Depremi olduğunda yaşanacak, ölü ve yaralı sayısını minimuma indirebiliriz.

Aksi taktirde 6 Şubat’ta televizyonlardan üzülerek izlediğimiz görüntüleri, bu defa İstanbul’da ve Marmara bölgesinde yaşayacağımızdan hiç kimsenin kuşkusu olmasın.

Benim gibi, Naci hoca gibi, bu ülkeyi en üst seviyede düşünen, bilime ve mühendisliğe hayatını adamış insanların uykularının neden kaçtığını sanırım biraz olsun anlatabildim…