İran-İsrail Savaşı İlan edilmeyen savaşta senaryolar
İran'ın İsrail'e yönelik misillemesinden ve İsrail'in İran'ı doğrudan hedef alacağına dair Netanyahu ve Gallant'ın açıklamalarından itibaren ortalıkta bir belirsizlik var.
Herkes a)-tansiyonun nereye kadar tırmanacağını b)-ABD’nin bu işe müdahale ve kontrolünün ne düzeyde kalacağını sorguluyor. Ve belirsizlik şimdiden petrol fiyatlarında kıpırdanmayı, İran-Körfez siyasetinde kimi uzmanların sembolik olarak tanımladığı yakınlaşma fotoğraflarını beraberinde getirdi. Bu belirsizlik yaklaşık bir ay sonra gerçekleşecek ABD başkanlık seçimlerine kadar devam edecek gibi görünüyor. Tabi iki konuda yanılmamak lazım: ilki, bu belirsizlik ortamına rağmen İsrail’in Gazze ve Lübnan operasyonları devam edecek, dolayısıyla sahada radikalleşme ve tansiyonun yükselmesine her an hazır olmalıyız. İsrail, İran konusunda ne karar verirse versin Lübnan’daki savaş amacının peşini bırakacağını düşünmüyorum. İsrail’in Lübnan operasyonunun sınırlı bir operasyon olarak kalmak için planlandığını da düşünmüyorum. Ayrıca Netanyahu hükümeti aylar sonra nihayet hem kamuoyu düzleminde hem de operasyon sahası düzleminde Hizbullah’a indirilen darbe ile bir fırsat yakaladığını düşünüyor. İran’ın Tel Aviv’e yağan füzeleri İsrail hükümetine caydırıcı bir mesaj vermiş olabilir (-ki hükümetten gelen açıklamalar caymak niyetinde olmadıklarını da bize söylüyor) ama bu mesajın odağı İran ve İran rejimiydi; Lübnan değildi. İran’ın Lübnan’ı kaderine terk ettiğini düşünmek de tam anlamıyla doğru teşhis değil. Zira İran, ileride savunması için vekil unsurlara (mücevher değerinde bile olsalar) nasıl davranması gerekiyorsa öyle davranıyor; onları hala ileride savunmada çapalı tutuyor. Hizbullah’ın istihbarat ve teknolojik açıdan güçsüz ve sızılmış olması çok önemli bir sorun, zaten bu nedenle komuta kademesi yerle yeksan ama İran için, hatta Hizbullah için oturup ağlanacak, güçsüzlükler üzerinden yas tutulacak bir zamanda değiliz. Hizbullah elinden ne gelirse yapmaya devam edecek. Bu noktada yukarıdaki soruları sormamız İsrail-Hizbullah çatışması için belki mantıklı ama şu yanılgıya düşmeyelim diye söze uyarıyla başlamamım nedeni, ben İran-İsrail çatışmasının /adı konulmamış savaşının çoktan başladığını düşünenlerdenim. Bu konuda bence ok yaydan çıktı, ABD, okun yaydan çıkmasına müsaade etti. Aslında biz şu anda havada okun hangi hızla nasıl süzüleceğini, nereden nereye savrulacağını gözlemlemeye çalışıyoruz.
Öne çıkan iki senaryo
İran yetkililerinden yapılan açıklamalar iki şeye dikkat çekiyor. Biri, İran’ın İsrail’in olası misillemesine yönelik farklı senaryolara Tahran’ın ve Devrim Muhafızlarının hazır olduğu yönünde. İkincisi, İran Ekim saldırısında asıl vermek istediği mesajın altını çiziyor. Elimizde İsrail’de hedefleri vuracak kapasite var, İsrail’in olası saldırısından sonra da İsrail’e yönelik yeni cezalandırma eylemi için gerekli ikinci vuruş/misilleme kapasitesi olacak. Bu hususlar İran tarafından vurgulanadursun, İsrail iki misilleme senaryosunu şimdiden dünya ve bölge kamuoyunun dikkatine soktu. İran’ın nükleer tesislerinin vurularak, nükleer programının hedef alınması ya da İran’ın petrol tesislerine yönelik saldırı gerçekleşmesi. Gallant’ın ABD ziyaretinin ertelenmesinden, Biden’ın iki konuda da itiraz dillendirmesinden anlıyoruz ki bu iki senaryo ABD’nin otomatik onay verdiği senaryolar değil ama muhtemelen Washington İran-İsrail cepheleşmesini kontrol altında tutmayarak işlerin bu raddeye tırmanacağını da tahmin etmiştir. Öyleyse, mevcut durum ABD’nin kesinkes bir itirazı olarak da görülemez. İsrail, bu iki vuruşun İran’da rejimin devrilmesi için yeterli olacağını düşünse de (çünkü Netanyahu’nun önceliği 7 Ekim mağlubiyetini bir kazanca çevirmek ve bu konuda Lübnan bölgesel ve küresel koşullar uygun olursa kısa dönemde zafer algısı yaratabileceğini gösterdi), ABD daha geniş perspektiften bölgesel silahsızlanma dinamiklerini, ABD yaygınlaştırılmış caydırıcılığının sınanabileceği yeni sahneleri filan da düşünmek zorunda. Ayrıca muhtemelen Washington, İran’da rejim değişikliğinin çok kolay gerçekleşecek bir şey olmadığını, Devrim Muhafızlarının direneceğini de hesaplıyor.
Nükleer programa yönelik ön alıcı saldırı mümkün mü?
Bu yazı okunduğunda İsrail kabinesi toplanmış ve İran’a verilecek cevap konusunda belki bir karar vermiş olacak. İran’da rejim değişimi Netanyahu’nun fantezisi olarak görülse de İran nükleer programı ya da enerji alt yapısına yönelik vuruşun sınırlı amaçlarını bile İsrail açısından faydalı görecek kabine üyeleri olacaktır. Nükleer tesislere özelikle Natanz’a yönelik ön alıcı vuruş ihtimali 2015 anlaşmasından önce de, 2018 Trump’ın anlaşmayı yırtıp atmasından önce de Tel Aviv’in gündemindeydi. Bu tür saldırılar ünlü Begin doktrinine uygun ve İsrail Nükleer caydırıcılık altında. Dolayısıyla İsrail açısından İran’nın nükleer programının bir ön alıcı vuruş ile durdurulması İsrail güvenlik öncelikleri arasında olmalıydı. Bu noktada ABD’nin İsrail’i bu tür bir saldırıdan vaz geçirdiğini görüyoruz. ABD’nin farklı yönetimlerine göre böyle bir saldırı İran’ın tüm nükleer kapasitesini yok edebilecek güçte (ABD’nin doğrudan yardımı olmadan) olamaz. Dolayısıyla, bu tür bir saldırı İran’ı nükleer açıdan durdurmak bir yana nükleer silah elde etme konusunda ikna edebilir. İran’ın nükleer programını silahlandırması, farklı uzmanların ifade ettiği üzere, bir kapasite meselesi değil bir siyasi karar meselesi. Her ne kadar balistik füze başlıklarının nükleer silah ile uyumlu hale getirilmesi belli bir süreyi alacak dahi olsa nükleer silahın elde edilmesi başlı başına bir caydırıcılık sağlayacaktır, ayrıca görüyoruz İran’ın havada seyredip hedef vuran füzeleri de var. Ama daha ötesi iki husus var, İran nükleer zenginleştirmeyi %60 oranında başarmış bir ülke, dolayısıyla nükleer programının başında bir aktöre yönelik ön alıcı vuruşun etkisi ile İran gibi bir aktöre yönelik ön alıcı vuruşun stratejik ve nükleer etkisi aynı olmayacaktır. Eğer İsrail tehdit ve sınırlı saldırı ile İran rejimini devirmez ise (şok ve sürpriz etmenlerini de barındırmak zorunda aksi takdirde İran’ın ilk saldıracağı hedef İsrail olmaz ise Körfez olur) Tel Aviv ve ABD nükleer bir krizle baş başa kalacaktır. Bunun yanında itiraf etmeliyiz bu tür vuruşların, karşı cezalandırma vuruşlarının tartışıldığı, füzelerin havada uçtuğu ortamda bölgedeki kapasite sahibi aktörler kendi nükleer caydırıcılıkları üzerinde düşünüyorlardır. Kısaca Begin doktrini Begin doktrini ama bu doktrin 7 Ekim öncesi kadar rahat ağıza alınabilir değil.
Petrol tesislerini vurmak Körfez’i tehlikeye atar
İran’ın petrol tesislerini vurmak nükleer tesislere yönelik ön alıcı bir vuruştan daha sorunsuz geliyor çoğu kişinin gözüne. Sonuçta dünyada İran’dan başka petrol üreticileri var, İran gaz ve petrol ticaretinde ABD/Batı ambargo ve yaptırımları yüzünden potansiyeli kadar paya sahip değil. Çin’in enerji talebi ile İran piyasası doğrudan alakalı ve bu talepte düşme eğilimleri var. Fakat İran’ın en önemli ekonomik dayanağını kesmek, bu anlamda İran’ı karşılıklı bağımlıkların getirdiği sınırlamaların dışına fırlatmak ne kadar mantıklı. Kaybedecek bir şeyi kalmadığını düşünecek bir aktörü Körfezi veya bölgedeki ABD varlıklarını vurmaktan ne alıkoyabilir. İran İsrail ve ABD’ye yeterince güçlü cevap veremese de, soluğu tıkansa da soluğunun Hürmüz Boğazına ve Körfez’e yeteceğini biliyoruz. Öyleyse petrol tesislerini vurmak İran’ı nükleerleştirebilir ya da nükleerleştirmeden kıyamet makinasına dönüştürebilir. Bu iki vuruştan şimdilik vaz geçmek durumunda kalırsa İsrail, İran rejimini devrilmeye/değişmeye zorlayacak şoku nasıl sağlayacak, cevabı açık soru şimdilik bu?