Her şey çok güzel olsun artık…
Bazen iyileşmek istemeyiz. Çünkü çektiğimiz acı, kaybettiğimizle aramızda kalan son bağdır… Bu sözü, 2025 yılının ilk gününde defalarca okudum.
Ve derinden üzüldüm çünkü canım kızım ILGIN eğer yaşasaydı 19 yaşında olacaktı ve biz onun doğum gününü kutlayacaktık.
Ama olmadı…
Bu nedenle geçen hafta hiçbir şey yazmak istemedim…
Sonra ülkemizde ki ümitsizliği, karamsarlığı düşündüm ve bilgisayarın başına oturdum.
Bakınız kıymetli okurlarım;
Sokrates’in sıklıkla üzerinde durdurduğu ve önemle vurguladığı bir sözünü hatırlatmak isterim:
“Aklınızda olanları hayata geçirecek kadar yüreğiniz yoksa, ömrünüz cesaretli insanların dedikodularını yapmakla geçer.”
Bırakın artık şikayet etmeyi, hayatın adil olmadığını zaten yaşadıklarınızla biliyorsunuz. Benim asıl ilgilendiğim şey hayattan aldığım darbeler değil. Bu darbeleri aldıktan sonra ayağa kalkıp kalkamayacağım.
Her sabah uyandığımda beni yataktan kaldıran şey, her şeyin daha iyi olabilme ihtimaline karşılık, benim gösterdiğim gayrette gizli aslında.
2025 yılı için, bir karar vermeniz gerekiyor. Kurban rolünü kabullenip, hayatını, insanları, arkadaşlarını, aileni, devleti yönetenleri, kapitalizmi suçlamaya devam mı edeceksin?
Cevabın evet ise, kimse seni duymayacak ve dünya dönmeye devam edecek.
Zaten 2024’e kadar böyle yaptın ve hiçbir şey değişmedi. Öfken dahada arttı. Sağlığını bozdun. Ruhsal olarak içine çekildin.
Artık bir değişiklik yap ve uyan…
Atatürk gibi düşün, o şikayet etmedi mevcut durumun ümitsizliğine inat milli mücadelenin en zor, en ümitsiz anlarında:
“Milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır…”
Dedi, bu söz öylesine söylenmiş bir söz değildi ve millet mesajı almıştı, kimse içinde bulunduğu şartlardan şikayet etmedi ve bedelini kanıyla hatta canıyla ödeyerek gereğini yaptı.
Şimdilerde herkesin bir kurtarıcı beklediğini görüyorum. Üzülerek söylüyorum, kimse gelip senin kapını çalmayacak. Sana acıyıp kurtarmayacak. Hiçbir politikacıda sihirli bir değnek yok.
Her şey aslında sana ve bundan sonra vereceğin kararlara bağlı. Selçuk Tepeli’nin her akşam söylediği, PATRON SİZSİNİZ!
Sözünün, ne anlama geldiğini bir kez daha düşünmelisin bence.
22,104 TL’lik bir hayatı yaşamak istemediğini biliyorum.
O zaman kendine şu soruyu sormalısın?
Yetenekli olduğum konular ile şu an yaptığım iş örtüşüyor mu?
Belki de Dünyanın senden beklentisi yetenekli olduğun alanda bir iş yapmandır.
Yetenekli olduğun ve en iyi bildiğin konu ile insanların çok talep gösterdikleri, çakışan bir iş var mı?
Bu işi yapman için seni engelleyen nedir?
Bu sorulara samimiyetle cevap verdiğinde zaten problemi çözmüş olacaksın.
Bakınız kıymetli okurlarım, şimdi size ünlü bir İngiliz filozof olan Alan Watts’ın öğrencileri ile arasında geçen bir diyalogdan bahsetmek istiyorum.
“Her sene karşılaştığım bir problemdir bu, okulun son yılı öğrencilerin gözlerinde bir kaygı bulutu oluşur. Kendilerine, eğer para senin için önemli olmasaydı, okul bittikten sonra ne yapmak isterdin?
Diye sorarım, farklı ve birbirinden ilginç cevaplar gelir. Şair, yazar, ressam olmak istediğini söyleyenler olur. Ancak herkes bilir ki bu şekilde para kazanamazsın. Başka biri doğada yaşayıp atlara binmek istediğini söyler.
Ve ben tekrarlarım evet gerçekten ne yapmak istiyorsun?
Ve sonra öğrencilerin daha kararlı olduğunu görürüm ve bu karar netleştiğinde onlara dönüp.
O zaman, hadi git ve yap derim.
Parayı düşünme, eğer bu işi tutkuyla ve yeterince iyi yaparsan. Zaten para da kazanırsın. Dünyada insanları en çok mutlu edecek şey sevdikleri işi yapmaktır…”
Askerlik yapanlar bilirler, eğitim alanında, nizamiyede nereye gidersen git bir söz seni hep takip eder. Atatürk, adeta sihirli formülü yazmıştır duvarlara.
“Vatanını en çok seven görevini en iyi yapandır…”
Son tahlilde bu günkü yazımı Aziz Sancar ile bitirmek istiyorum.
“Çoğu insan zekaya inanır ben inanmıyorum. Bizi birbirimizden ayıran emektir.
Ben çalışmaya inanıyorum.”
Siz de öyle yapın.