SON DAKİKA

Felaket ve krizlere karşı toplumun tutumu

Aycan Babuc 25 Oca 2025

Bolu Kartalkaya'daki Grand Kartal Otel'de meydana gelen trajik yangında, hayatını kaybeden vatandaşlarımızın derin acısını paylaşıyor, yakınlarını kaybeden tüm ailelere sabır ve başsağlığı diliyorum.

Kartalkaya’da yaşanan bu elim olay, hepimize çok önemli bir gerçeği bir kez daha hatırlattı: Toplum olarak, krizlere karşı verdiğimiz tepkiler yalnızca felaketlerin sonuçlarını değil, gelecekte yaşayacağımız benzer olayların kaderini de belirliyor. Bu trajedide hayatını kaybeden onlarca insanın ardından ortaya çıkan manzara, empati yoksunluğundan sorumluluk eksikliğine kadar toplumsal reflekslerimizin ne kadar zayıfladığını gözler önüne serdi.

Yangın felaketinden saatler sonra kayak pistlerinin yeniden dolup taşması, toplumsal hafızanın ne denli kısa süreli olduğunu ve acının toplumda ne kadar sınırlı bir alana sıkıştığını gösteriyor. İnsanlar, otel odasında can veren hayatlar yerine, kendi tatil planlarına odaklanmayı tercih etti. Bu davranış, sadece bireysel bir tercih meselesi mi? Yoksa, toplumun geneline sirayet etmiş bir duyarsızlık hali mi? Elbette herkesin hayatını durdurmasını bekleyemeyiz; ancak asıl mesele, yaşanan kayıpların, toplumsal hafızadaki yerini sorgulamak ve buna bağlı olarak da ne kadar toplumsal bilinç üretebildiğimiz.

Türkiye, bu tür benzer felaketlere yabancı değil ama bu felaketlerin ardından toplumsal olarak ne kadar ders çıkarabildik? İşte bu çok önemli. Felaketlerin yaralarını sarmak bir yana, daha önce alınmamış önlemlerin tekrar gündeme gelmesiyle, aynı hataların zincirleme olarak tekrarlandığını görüyoruz. Bu da bize şunu gösteriyor: Felaketlerden ve krizlerden sonra yaptığımız sorgulamalar yeterince derin ve kapsamlı değil.

Toplumsal bağlar ve empati

İnsanların kayak yapmaya devam ettiği görüntüleri izlerken aklıma şu soru geldi: Eğer bu felaket bir yakınımızı, bir arkadaşımızı, hatta bizi etkilemiş olsaydı, tepkimiz nasıl olurdu? Toplum olarak acıya olan mesafemiz, yalnızca coğrafi uzaklıkla değil, duygusal bağlarımızın zayıflığıyla da şekilleniyor. Eğer toplum olarak ortak bir acıya bile sahip çıkamıyorsak, millet olma iddiamızı sorgulanmak gerekir.

Empati, sadece bireysel bir erdem değil, toplumları ayakta tutan en temel değerlerden biridir. Ancak, toplumsal yapımızda bu duygunun ne kadar derin olduğunu sorgulamalıyız. Acı, sadece başkalarının yaşadığı bir deneyim değildir çünkü ötede gördüğümüz bir trajedi, bir gün bizim de kapımızı çalabilir. 

Sorumluluk ve hesap verebilirlik

Bu tür felaketlerde genellikle şu sorular sorulur: Kim suçlu? Güvenlik önlemleri yeterli miydi? Denetimler düzenli yapılıyor muydu? Ancak ne yazık ki, geçmişten bildiğimiz bir gerçek var: Türkiye’de hesap verebilirlik kültürünün zayıf olması, bu tür trajedilerin tekrarlanmasına zemin hazırlıyor. Eğer bu zinciri kırmak istiyorsak, olayları sadece o anın gündemiyle sınırlı tutmak yerine, uzun vadeli ve köklü çözümler geliştirmeliyiz.

Kolektif hafızanın gücü

Toplumlar, geçmiş acılarından ders almadıkları sürece, aynı hataları tekrar etmeye mahkûmdur. Ancak burada asıl önemli olan, bu dersleri bireyden topluma nasıl taşıyacağımızdır. Geçmiş, geleceğe ışık tutar; ancak o yolda ilerlemek, bireylerin ve toplumların seçimlerine bağlıdır. Biz bu tercihleri yaparken, olayları yalnızca kendi penceremizden değil, kolektif bir bilinçle değerlendirmeliyiz. Felaketlerden ders çıkarmak, sadece “bir daha olmasın” demekle değil, “bir daha olduğunda hazır olmalıyız” diyerek mümkündür.

Sorumluluğumuzu anlamak

Felaketlerin kaçınılmaz gerçekler olduğunu kabul etmek zorundayız. Ancak, bu acıların yalnızca başkalarına ait bir deneyim olarak görülmesi, bu hataların yeniden yaşanmasına neden olacaktır. Toplum olarak empatiyi içselleştirmek, bu acıları anlamak ve gelecekteki felaketlere karşı hazırlıklı olmak, sorumluluğumuzdur. Aksi takdirde, yalnızca seyirci rolü üstlenmeye devam ederiz. Unutmayalım ki, bir gün bu seyirci koltuğundan kalkıp, bu felaketin tam ortasında kendimizi bulmamız an meselesi olabilir.