SON DAKİKA

Deprem eğitimi felsefemizi neden değiştirmeliyiz?

İstanbul için beklediğimiz ve Marmara denizi içinde olacağını çok iyi bildiğimiz deprem, bize koşarak yaklaşırken ülkemizde, Avrupa da ki tüm ülkelerin toplamından daha fazla yer bilimci varken neden hala afetlere maruz kaldığımızda en büyük can kayıplarını vererek ciddi acılar yaşamaya devam ediyoruz?

Bu işte sizce de bir tuhaflık yok mu?

Bugün, biraz yerbilimci biraz felsefeci yanıma kulak vererek, çok garip olan bu tutarsız ve çelişkili konuyu masaya yatırmak istedim.

Bakınız kıymetli okurlarım öncelikle deprem araştırmaları ile başlamak istiyorum.

Deprem araştırmaları gibi önemli bir konuyu fayların güzergahına göre deprem kehanetine indirgemek bana göre bu konuyu fazlasıyla hafife almak anlamına geliyor.  Benim deprem araştırmalarından beklentim elde edilen tüm zemin verilerine göre depreme dayanıklı yapıların tasarlanmasının yaygınlaşması ve bu şekilde yapılmamış olan binaların detaylı incelenerek gerekli standartları sağlamıyorsa ya güçlendirilmesi ya da yıkılması sürecinin başlaması üzerinedir.

Ancak bu konu nedense yok sayılıp televizyonlarda hala fayların konuşulması, İstanbul’un deprem riskinin tartışılması bana çok tuhaf ve gereksiz geliyor. Keşke İstanbul’da ki deprem riski Üşümezsoy hocanın dediği gibi ortadan kalkmış olsaydı ancak maalesef bilim bize bunun tam tersini söylüyor. Bu nedenle üniversitelerde kurulan deprem araştırma merkezleri depreme dayanıklı yapı tasarımı için önemli olan parametrelerin elde edilmesi üzerine yoğunlaşmalıdır. Burada ülkemiz için ciddi bir boşluk görüyorum. Ve halen 2000 yılı öncesi yapılan binalar için devletin bir süreç başlatmaması da bana çok garip geliyor.

Zira devlet arabaların trafik sigortası için gösterdiği hassasiyeti maalesef İstanbul’da bulunan 2000 yılı öncesi yapılmış yaklaşık 793 bin bina için hala ve ısrarla göstermiyor.

Bana göre Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bu süreci yönetecekse bir an önce bu binalardan deprem analizlerini istemelidir.

Maalesef ülkemizde zorunlu hale gelmeden insanların hayati konularda adım attıklarına şahit olmadım.

Diğer önemli konumuzda afet önleme eğitimleri.

Bu konuda maalesef AFAD tarafından düzenlenen çök kapan tutun eğitimlerine indirgenmiş durumda.

Sanki deprem olduğu an çöküp kapanıp tutunmak ile her şey tamamlanacak.

Bakınız bu yöntem yıkılmayacak binalarda kafanıza bir şey düşmemesi için alınan en basit önlemdir. 

Oysa buraya gelinceye kadar sadece İstanbul’da yıkılabilecek 245 bin çok riskli bina var ve asıl yapılması gerekenler:

*Tüm bu riskli binaların deprem analizi 

*Deprem acil eyle planı ve tatbikatı

*Deprem çantası hazırlanması

*Deprem sonrası toplanma alanı belirlenmesi

*DASK sigortası yapılması

Gibi pek çok konunun eğitimi alınmalı pratiği yapılmalıdır.

Bakınız hep deprem diyoruz oysa yangın, toprak kayması, çığ düşmesi, su baskını, tsunami gibi pek çok afete karşıda eğitim almamız gerekir. Biz neden depremi diğerlerine göre daha fazla ciddiye alıp ön plana çıkarıyoruz?

Çünkü tüm afetler sıralamasında depremler sonucu hayatını kaybeden insanalar %58 ile birinci sırada olduğu için.

Bu eğitimler tıpkı hayat bilgisi, matematik, tarih, fen bilgisi kadar önemlidir. Ayrıca ilk yardım eğitimi de alınması gerekir.

Zira bu eğitimlere uzun süre maruz kalan bir birey afetlerle karşı karşıya kaldığında mutlaka hayatta kalma refleksi gösterecektir.

Ancak maalesef bu eğitimler ne ilk öğretimde ne lisede nede üniversitede önemsenmiyor. Çünkü biz sadece üniversite imtihanında çıkacak olan soruların ağırlığına göre derslere önem veriyoruz.

Oysa hayatta kalma eğitimleri bence çok daha önemlidir ve ciddiye alınması gerekir.

Ülke olarak Deprem araştırmaları ve Afet önleme eğitimlerine bakış açımızı mutlaka değiştirmemiz gerekiyor.

Bu işin felsefesi en az ölüm ve yaralanma ile kurtulmak üzerine kurulmuştur.

Bunun için Deprem araştırmalarında depreme dayanıklı yapı tasarımı üzerine yoğunlaşmak gerekir.

Afet önleme eğitimlerinde ise tüm afetlerin eğitimlerine ilkokul 1. sınıftan itibaren müfredatta yer verip bana göre LGS, TYT, AYT sınavlarında da mutlaka sorular sorulmalıdır.

Aksi taktirde, maalesef bu önemli konuların ciddiye alınmama riski devam edecektir

garanti sol
garanti sağ