"Burnum mu büyük, yoksa kaygılarım mı?"
Sevgili okurlarım, Her sabah aynı ritüel: Yüz yıkanır, saç kabaca toplanır, gözler kendini zorla aynaya kaldırır…
Ve o cümle gelir:
“Of ya, bu çene yine büyümüş sanki!”
Yok canım, senin çenen değil büyüyen. O iç sesin…
Şimdi dürüst olalım:
Hangimiz hiç bedenimizle kavga etmedik?
Ama iş, küçük bir hoşnutsuzluktan çıkıp bir “varoluş krizi”ne dönüşüyorsa, orada durmak gerek.
Çünkü sevgili okur, karşınızda Bedensel Dismorfik Bozukluk.
Namıdiğer: “Bedenime küsüm ama kimse anlamıyor sendromu.”
Nasıl bir şey bu bozukluk?
Düşün:
Burnunu sürekli yan profilden kontrol ediyorsun, sanki biri seni gizlice belgesel gibi çekiyormuş gibi.
Ya da kolların çok kalın geliyor ve tişört giydiğinde, sanki herkes sadece pazılarına bakıyormuş gibi hissediyorsun.
Oysa kimse pazılarına değil, kahve fiyatlarına odaklanmış.
İşte BDD böyle bir şey.
Dışarıdan görünmeyen bir “kusura”, içeriden çok büyük anlamlar yüklemek.
Ve tabii hayatı, ilişkileri, mutluluğu o “kusurun düzeltilmesi”ne ertelemek…
Danışanlarım ne diyor, biliyor musunuz?
“İnsanlar beni bu halimle nasıl sevsin ki?”
Bu cümle, kalbimin tam ortasına oturuyor.
Çünkü sevilmeye değer olmayı bir burun ucuna, bir çene çizgisine bağlamış olmak… çok ağır bir yük.
Peki neden bu hale geliyoruz? Nereden çıkıyor bu bozukluk?
Çocuklukta duyulan o minik cümleler…
“Biraz kilo versen iyi olur.”
“Şu dişlerine baktır istersen.”
“Senin kardeşin çok daha hoş.”
Birikir, içselleşir ve zamanla iç sese dönüşür:
“Ben güzel değilim. Kusurluyum. Değersizim.”
Çünkü biz o kusuru kendi gözümüzde büyüttükçe, dünya da onu büyütüyormuş gibi hissediyoruz.
Ve biz o hayale yetişemedikçe kendimizi eksik, yetersiz, hatta bazen görünmez hissediyoruz.
Ama unuttuğumuz bir şey var:
Bir kusura bu kadar takılıyorsak, aslında içimizde görünmek isteyen bir parçamız vardır.
Ve belki de asıl “kusur”, kendimizi sadece dış görünüşten ibaret sanmamızdır.
Terapide ne yapıyoruz?
O sesle tanışıyoruz önce.
Adını koyuyoruz.
Sonra o sesi biraz susturup, bedenimize değil kendimize kulak vermeyi öğreniyoruz.
Yani biz o kusur dediğin şeye diyoruz ki:
“Bak güzelim, sen bana bir şey anlatmaya çalışıyorsun. Ama ben artık seni utanarak değil, anlayarak dinleyeceğim.”
Güzellik, göze değil, zihne yerleştiğinde hayat başlar.”
Ve kendine bir kez bile şefkatle baktıysan…
İnan, zaten çok güzelsin...”