Adım adım yeni bir döneme doğru…
Suriye'de HTŞ öncülüğündeki muhalif grupların İdlib'den çıkıp Halep'e doğru ilerleyişinden başlayarak 11 gün gibi kısa bir süre içinde Esad'ın kaçışı ve 61 yıllık Baas rejiminin yıkılması, sonrasında muhalefetin yönetimi ele geçirmesinin ardından MİT Başkanı İbrahim Kalın'ın Emevi Camii'nde namaz kılması ve devamında Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın tarihi Şam ziyareti…
Üç hafta gibi kısa bir süre içinde baş döndürücü hızla yaşanan bu gelişmeler sonrasında geriye dönüp bakıldığında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 1 Ekim’de TBMM’nin açılışında yaptığı konuşmanın ne denli öngörülü ve tarihi bir nitelik taşıdığı ardından MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin DEM Partililere el uzatmasının ve sonrasında beklenmedik “Öcalan” çıkışının da ne denli büyük bir devlet adamlığı yaklaşımına tekabül ettiği çok daha iyi anlaşılıyordur diye sanıyorum.
Trump’ın “Suriye’nin anahtarı Türkiye’de” sözlerinin yanı sıra hemen her gün çok sayıda ülkenin Ankara ile temas kurma girişimleri ve yaşanan muazzam diplomatik trafiğin de bunu teyit ettiğini düşünüyorum.
Mesele, komşu bir ülkedeki gelişmelerin Türkiye’nin lehine şekilde ilerliyor olmasının çok ötesinde bir konu.
Gelişmeler eş zamanlı olarak yarım asra yakın bir süreden bu yana Türkiye’nin elini kolunu bağlayan en büyük sorunlarının başında gelen terör meselesinin adım adım tarihe gömülmekte oluşuna işaret ediyor.
Yeni Suriye yönetiminden gelen açıklamalar, terör örgütü PKK’nın bu ülkedeki kolu olan PYD/YPG’nin ne pahasına ve hangi yöntemle olursa olsun mutlaka tasfiye edileceğini gösteriyor.
Elbette ki Türkiye’nin desteğiyle...
Dikkat edilecek olursa Tel Rıfat ve Münbiç’in terörden arındırılmasından sonra terör örgütünün denetimindeki bölgelerin kurtarılması konusunda frene basma durumu söz konusu.
Yani istenen ve beklenen şey, PYD/YPG bünyesindeki PKK’lı unsurların ülke dışına çıkmaları ve sonrasında bu terör örgütünün de kendisini tasfiye etmesi.
Kuşkusuz Trump’ın bile “çok güçlü ordu” dediği TSK, olası bir harekât veya harekâtlar için hazır ve nazır şekilde bekliyor.
Yine SMO ile yeni Suriye yönetiminin silahlı unsurlarının da bu konuda hazırlık içinde olduğuna kuşku yok.
Ancak tercih edilen, terörün kan dökülmeden tasfiye edilmesi.
Sürecin Türkiye ayağı ile Suriye ayağı eşgüdüm halinde adım adım ilerletiliyor.
Bazı bölgesel ve küresel unsurların kimi çaba ve girişimlerinin de kendilerini kurtarmaya yetmeyeceğini görmeye başlayan PKK/PYD/YPG de her gün yeni bir geri adımlar atıyor, atmak zorunda kalıyor.
İlk hedef Suriye’nin terörden arındırılması.
Ve sonrasında ülkenin yeniden inşa süreci.
Türkiye’nin her anlamda Suriye’nin geçiş sürecinden inşa sürecine kadar her aşamasında başat rol oynayacağı aşikâr.
Bu durum, bu ülkeden Türkiye’ye yönelen tehdidin ortadan kaldırılmasının yanı sıra her iki tarafta da muazzam bir ekonomik kalkınma sağlayacak.
Terörün sonlandırılması, yeni bir anayasa ve Türkiye Yüzyılı
MHP Lideri Bahçeli’nin önceki gün, DEM Parti-Öcalan görüşmesi ve terör örgütünün lağvedilmesine dair yaptığı açıklamalar, aynı sürecin PKK ve Kandil için de eş zamanlı yürütülmesine dönük planının devam edeceğini gösteriyor.
Gelen bilgiler DEM Parti-Öcalan görüşmesinin birkaç gün içinde gerçekleşebileceği yönünde.
Yani sadece PKK’nın Suriye’deki kolu PYD/YPG’nin değil, terör örgütünün tümden tasfiyesine dönük bir süreç işletilmekte.
Kişisel kanaatim Öcalan’ın önümüzdeki Nisan ayında yani Nevruz bayramında PKK’nın tüm unsurları ve tüm bileşenleriyle lağvedildiğini ilan edebileceği yönünde.
Kuşkusuz bu, zorlu, çetrefilli ve içerisinde çeşitli sabotajlar dâhil birçok sorun barındıran bir süreç.
Ancak Türkiye’nin geçmiş deneyimlerden edindiği tecrübeler, elde ettiği muazzam avantajlar ve güçlü siyasi iradesiyle 2025 yılı içerisinde bu terör meselesini tarihe gömebilir.
PKK’nın tümden tasfiyesi Suriye ile birlikte Türkiye-Irak ilişkilerinde de yeni bir dönemin başlangıcı olacak.
Terörün ortadan kalkmasıyla birlikte Türkiye-Irak arasında startı verilmesi beklenen Kalkınma Yolu Projesi’nin de Suriye’nin yeniden inşa süreci gibi Türkiye’nin kalkınmasında çok oldukça güçlü bir etki yaratacağını vurgulamak gerek.
Tüm bu gelişmelerin Türkiye’nin bölgesel ve uluslararası etki gücünü çok daha üst sıralara taşıyacağına kuşku yok.
Yazının başında belirttiğimiz gibi bölgenin ve dünyanın önemli başkentlerinin büyük bölümünün şu sıralar Ankara ile temas halinde olma isteği bundan kaynaklanıyor.
Süreç bu yönde adım adım ilerledikçe bu trafik daha da yoğunlaşacaktır.
Uluslararası arası arenada yıldızı giderek parlayacak olan Türkiye’nin kuşkusuz içeride de kimi sorunlarını halletme, en önemlisi iç barış ve huzuru güçlendirme konusunda adımlara ihtiyacı var.
Kanımca TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un yeni yılın ilk ayında ilk öncelikleri olacağını söylediği yeni anayasa süreci bunun en önemli adımı olacaktır.
Türkiye’nin tüm bu süreci, gereksiz gerilimler ve kısır tartışmalardan kurtularak çoğunlukçu, kapsayıcı demokratik standartları çok daha yükseklerde güçlü bir sivil anayasa ile taçlandırabilmesi halinde önümüzdeki yüzyıl, Türkiye Yüzyılı olacaktır.