SON DAKİKA

2025 başlarken New Orleans saldırısı

2025 hızlı başladı. ABD'nde henüz tam ne olduğu anlaşılamayan saldırılar meydana geldi.

New Orleans’da yeni yılın ilk saatlerinde gerçekleşen saldırı, yapılış biçimi ile DEAŞ saldırılarını akla getiriyordu- ki zaten ABD’li yetkililer olayı bir terör saldırısı olarak soruşturduklarını, saldırganın da DEAŞ’dan etkilenmiş bir profil olduğunu açıkladılar. Yılbaşı, eğlenen insanlara yönelik, gündelik kullanıma sahip araçların öldürücü bir eylem için kullanılması DEAŞ eylemlerini gerçekten hatırlatıyor. Ama saldırganın kimliği ve kamuoyuna şu ana kadar yansıtılan tablo, Amerika’nın kendi huzursuzluğunun radikalleşmesinin bir örneği ile karşı karşıya kaldığımız izlenimini de veriyor. Almanya’da geçtiğimiz günlerde gerçekleşen saldırıda da eylemin biçimi ve eylemcinin kimliği önümüze karmaşık bir tablo çıkarmıştı. Batı’da -tüm dünyada olduğu gibi- keskin memnuniyetsizlik hatları var ve bu hatlar üzerinden kullanılacak ruh, sömürülecek sebep arayan için rahatlıkla bulunabilir. Nitekim New Orleans’daki olay gerçekleştiğinde ABD’deki ilk yansıma suçlunun yasadışı göçmen olduğu yönündeydi. Hatta Trump, işte ABD’ye yeni gelen suçlular, bizim yetiştirdiklerimizden çok daha fazla acımasız, daha cani mealinde sosyal medya paylaşımları dahi yaptı. Meselenin, bir yaranın kaşınması olduğunu düşünüyor. Trump’ın iş başına geçişine gerçekten az bir süre kalmış durumda. Kendisinden statüko karşıtı bazı politik hamleler bekleniliyor. Dolayısıyla, Trump karşıtları ve yanlıları, örgüt bağlantısından ziyade bir tür esinlenme altında hareket etmiş görünen saldırganın bu eyleminin Trump’ın atacağı hamleleri kolaylaştıracağı ya da zorlaştıracağını düşünüyor, komplo teorilerine de göz kırpan yorumlarla birbirlerini suçluyorlar. Ki bu noktada eylemin siyasi amacının çok net okunamaması- ki terör eylemlerinde biz siyasi amacı net bir biçimde okuyabilmeliyiz- bu yorumları daha da güçlendiriyor. 

DEAŞ’ın adı

DEAŞ’ın bir Ortadoğu gerçeği olmaktan öte bir Batı gerçeği olduğunu da unutmamak lazım. 2012-2013’de Batılı başkentlerden pek çok mutsuz-umutsuz DEAŞ’ın sergilediği vahşi performansta yıkıcılığının ümidini bulmuş, dönüşmüş ve savaşmak için Batı’nın dışına çıkmıştı. Çoğu geri dönemedi ve Batılılar için aslında Ortadoğu bölgesinde katlanılması zor statükonun sürmesinin meşruiyeti olarak kullanıldılar. DEAŞ, bugün 2012-13’deki amacından da performansından da çok uzakta bir yerde ama sonuç olarak bir isim ve örgüt olarak hala var ve bu giderek belirsizleşen varlıktan geri dönme arzusu içerisinde olmaları şaşırtıcı olmayacaktır. Geri dönme şansları ve güçleri bugün daha sınırlı olduğuna göre çare bazı radikal eylemlerle hala varız korkusu yaratmak olabilir. Eğer Suriye’de mevcut statüko (Suriye’nin parçalı yapısı) değişirse DEAŞ bundan tabi ki fayda sağlamayacak. Suriye’de siyasal süreç işlerse ve bu işleme hali üzerinden Irak-Suriye-Lübnan hattında var olmaya çalışan eski statükonun aktörleri sınırlanırsa tek kaybeden DEAŞ’da olmayacak, bunu herkes biliyor. Dolayısıyla DEAŞ sadece kendi alanı/ismi üzerinden radikal saldırganlık aracılığı ile ben de varım diyen bir aktör değil, ismi ve alanı farklı pek çok aktör tarafından da kullanılabilecek bir aktör. Sadece radikal aktörler arasından bir isim değil DEAŞ, bir öcü ve ucu Batı’ya dokunan bir öcü; o yüzden de hala Batı ile pazarlık yapmak durumunda kalan ama radikalleşme üzerinden de fayda devşirenler için kullanılması çok kolay.

İsrail Lübnan saldırılarını gerçekleştirip Hizbullah’ın kapasitelerini çok güçlü bir şekilde sınamaya başladığı andan itibaren Batı’da terör saldırılarının olabilme ihtimalinin güçlendiğini düşünen, bunu ifade eden uzmanlar oldu. Statüko- beklendiğinden hızlı bir şekilde- değiştiğinde gidişatta ortaya çıkan kazananlar ve kaybedenler listeleri değişiyor. Kayıpta olan aktörler kaybın direnmek yoluyla telafisinin güç olduğunu gördüklerinde radikalizmi saha dışına taşımayı bir ara çözüm olarak görüyorlar. Niyet edilsin ya da edilmesin 7 Ekim saldırıları Ortadoğu’da oluşmakta olan statükoyu farklı dönüm noktalarında değiştiren/dönüştüren tektonik bir etki yarattı. İçinde bulunduğumuz dönem, özellikle de kırılgan bir dönem; çünkü bir geçiş dönemi. 

Geçiş dönemi kırılganlığı

Bir yanda Suriye’de Yeni Şam yönetimi ulusal geçişi sağlayacak diyaloğu adım adım, toplantı toplantı oluşturmaya çalışıyor. Bu zaten eğer ulusal geçiş başarılırsa içeride kalamayan aktörlerin- yok olmuyorsa bile- marjinalleşmesi demek. İçeride ve dışarıda bunun pazarlıkları olurken bugüne kadar siyasal sürecin parçası olamamış/ ya da parçası oldukları siyasi süreç ortadan kalkmış ama vekalet harplerinin/melez savaşların parçası olmuş devlet dışı silahlı gruplar kendilerini zayıf hissediyorlar. Ayrıca geçiş süreci Trump’ın göreve başlamasına kadar geçen zamanı da kapsıyor. Hepimiz Trump’ın aklındakini tahmin ettiğimizi düşünüyoruz ama tahmin etmemiz zor. Mesele sadece Suriye’den asker çekme meselesi değil çünkü; Trump statükoyu değiştirecekse, bu değişim yeni bir İran politikası, yeni bir Türkiye, yeni bir İsrail politikası demek olacak. Bu yeni politikalar dahilinde kararını çoktan verdiği hatlar olabilir. Tahran rejimi, aslında sanki Trump pazarlığa açıkmış gibi takılıyor ve İran’ın da yeni Ortadoğu’yu görüşebileceği sinyallerini veriyor ama bu varsayım gerçekten Trump’ın zihnindeki “fırsat yakalandı” anı ile örtüşüyor mu, 20 Ocak’tan önce hiçbirimiz emin olamayız. DEAŞ’ın adı ister kullanılsın ister kendi gerçekliği üzerinden eylem yapsın, ABD’de radikalleşme Trump’ı hem ABD ve bölge arasına mümkün olduğunca çok tampon koymaya, hem de İran’a karşı fırsat yakalandı anını zorlamaya- yani İsrail’i daha da cesaretlendirmeye- itebilir. Tabi tüm bunların yanında Rusya’nın kalbinin kırık olduğunu da kimse unutmasın. Midesindeki zayıf noktalarla mücadele veren Moskova, Batılı aktörlerin zayıf noktalarını kanırtmayı – tabi perde arkasında kalarak kanırtmayı- düşlüyordur.