Son 20 yılda dünya müzik ekonomisinin yönünü değiştiren en güçlü dalga, ne rock'ın yeni bir türevi ne de elektronik müziğin teknolojik bir sıçraması oldu.
Dijital çağın nefes almadan ilerleyen hızında müzik, artık eskisi gibi ritmin ve duygunun değil, algoritmaların ve anlık tüketimin şekillendirdiği bir yapıya büründü. Spotify listelerinin, TikTok trendlerinin ve kısa dikkat ekonomisinin belirlediği bu yeni düzende, tek bir şarkı saniyeler içinde milyonlara ulaşabiliyor.
Müzik, tarih boyunca insan bedeninin ritmini etkiledi. Savaş davullarından klasik senfonilere, elektronik ritimlerden ambient dokulara kadar her ses, zihinle beden arasındaki görünmez köprüyü yeniden kurdu.
Müziğin tarihinde her devrim, aynı zamanda bir estetik dönüşümün de kapısını araladı. Elektriğin gitarla buluştuğu gün, stüdyoların dijitalleştiği an ya da streaming platformlarının yükselişi…
Kültür, artık yalnızca bir milletin kimliğini değil, aynı zamanda ekonomik potansiyelini de temsil eden bir unsur haline geldi.
Bir zamanlar müzik dinlemek, cebimizde taşınan bir Walkman ya da CD çaların sunduğu sınırlı kaliteyle yetinmek demekti.
Konfüçyüs'ün o meşhur sözünü hepimiz duymuşuzdur: "Sevdiğin işi yaparsan, hayatın boyunca bir gün bile çalışmış sayılmazsın."
Müziğin evrenselliği, sadece kulaklarımızı değil; toplumların ekonomik damarlarını da etkileyen görünmez bir titreşime sahip.