SON DAKİKA

Teknoloji geliştikçe fakirleşiyoruz

Hakan Özbay 25 Kas 2025

Hani o meşhur milat var ya; "İnternet gelecek, dertler bitecek." 90'ların sonunda, 2000'lerin başında bize satılan rüya tam olarak buydu. Bilgi otoyolları herkesi eşitleyecek, Afrika'daki bir çocukla New York'taki bir borsacı aynı bilgiye eriştiği için fırsat eşitliği kendiliğinden doğacaktı. Küresel dünyada kimse aç kalmayacaktı.

Bugün cebimizde o günlerin süper bilgisayarlarından yüz kat daha güçlü cihazlarla geziyoruz. Dünyanın her yerine saniyeler içinde bağlanıyoruz. Peki, sonuç? Sonuç, modern zamanların en büyük paradoksu: Teknoloji tarihte görülmemiş bir hızla gelişirken, gelir adaletsizliği de aynı hızla derinleşti.

Dijitalleşme, şüphesiz hayatımızı kolaylaştırdı ama refahı tabana yayma konusunda sınıfta kaldı. Hatta tam tersine, sermayeyi daha önce hiç olmadığı kadar dar bir alana sıkıştırdı. Eskiden bir sanayi devinin binlerce kişiye istihdam yaratarak ürettiği değeri, bugün 50 kişilik yazılım ekipleriyle yönetilen milyar dolarlık şirketler üretiyor. Verimlilik artıyor, evet ama bu verimlilikten doğan pay, geniş kitlelerin cebine değil, o teknolojiyi elinde tutan azınlığın kasasına giriyor.

Bugün yaşadığımız şey basit bir geçim sıkıntısı değil; bu, dijital dünyanın dayattığı yapısal bir kırılma. Eskiden "gelecek" dediğimiz kavram öngörülebilirdi. Bir meslek seçer, ustalaşır ve oradan emekli olurdunuz. Bugünün dünyası ise lastik gibi; esnek, kaygan ve belirsiz. Teknoloji o kadar hızlı değişiyor ki, adaptasyon yeteneği olmayan, dijital okuryazarlığı düşük kitleler sistemin dışına itiliyor. Eskinin orta sınıfı, bugünün yeni yoksulu olmaya aday hale geliyor. Çünkü makineleşme ve yapay zeka, sadece kol gücünü değil, artık zihin gücünü de tehdit ediyor.

ERİŞMEK YETMİYOR KULLANMAK GEREKİYOR

Buradaki temel yanılgımız, "internete erişimi" bir çözüm sanmaktı. Oysa mesele sadece fiber kablolara sahip olmak değil. Asıl mesele, o kabloların taşıdığı veriyi işleyebilecek, ondan katma değer üretebilecek insan kaynağına sahip olup olmadığınız.

Eğer toplumun bir kesimi teknolojiyi sadece tüketmek (video izlemek, oyun oynamak, sosyal medyada gezinmek) için kullanıyor, çok küçük bir azınlık ise üretmek için kullanıyorsa, makasın kapanması imkansız. İşte fakirliğin arttığı nokta tam da burası. Biz dijitalleşmeyi ekranlara bakmak sandıkça, ekranın arkasındaki algoritmaları yazanlar ile o algoritmalara maruz kalanlar arasındaki uçurum büyüyor.

Bu denklemin bir diğer acı yüzü de güvenlik arayışımız. Dünya o kadar karmaşık ve tekinsiz bir hale geldi ki, insanlar özgürlüklerinden feragat edip güvenli limanlara sığınmaya çalışıyor. Ancak ekonomik güvencesizlik, insanı daha kırılgan, daha korkak ve manipülasyona daha açık hale getiriyor. İnternet bizi özgürleştireceğine, yoksulluk korkusuyla bizi daha fazla çalışmaya, daha fazla tüketime ve sisteme daha sıkı bağlanmaya mecbur bırakan bir gözetim kulesine dönüştü.

ÇIKIŞ YOLU NEREDE?

Karamsar bir tablo çizdiğimin farkındayım ama teşhisi doğru koymadan tedaviyi bulamayız. Teknoloji kendi başına iyi veya kötü olamaz. Eğer sisteminizde adaletsizlik varsa, teknoloji o adaletsizliği de hızlandırır ve büyütür. Çözüm, teknolojiyi reddetmekte değil. Çözüm, dijital dönüşüm derken sadece şirketlerin kârını değil, toplumun sosyal dönüşümünü de hesaba katan politikalarda. Eğitim sistemini ezberden kurtarıp esnek zihinler yetiştirecek hale getiremezsek, gelir dağılımındaki uçurumu vergi ve sosyal politikalarla dengeleyemezsek, korkarım ki 5G hızıyla fakirleşmeye devam edeceğiz.

Artık şunu kabul etmeliyiz: İnternet geldi, dünya değişti ama sosyal adaletsizlik makası hiç olmadığı kadar açıldı. Alt gelir grubundan yukarıya sınıf atlamak çok zorlaştı. Çünkü bu yeni dünyada en kıymetli hazine veri, en ucuz şey ise maalesef insan emeği oldu.