Uzun bir aradan sonra yeniden merhaba
24 Mayıs 2025, İstanbul'un gri sabahlarından biri. Uzun bir aradan sonra, Analiz Gazetesi köşemde sizlerle yeniden bir aradayız.
Babamın ani vefatı, içimde tarifsiz bir boşluk bıraktı, dolayısıyla hayatımdaki birçok şeyde olduğu gibi Analiz Gazetesi'ndeki yazılara da ara vermiştim. Henüz 50 yaşında, ani kalp kriziyle aramızdan ayrıldı.
Bazen gökyüzüne bakıp, “Belki bir yerlerden bizi izliyordur” diyorum. Halen inanamıyorum, sanki bir yerlerden çıkıp gelecek gibi…
Özlem tarif edilemiyor, 4 aydır içimde kocaman bir boşluk, içim yangın yeri…
Onun adına Afrika ülkesi Çad’a gidip, güneş enerjili, depolu, 12 çeşmeli büyük bir kuyu açtık. Ailem ve onun dostlarına sonsuz teşekkür ederim. Açtığımız bir diğer kuyu, Hz. Muhammed Kuyusu’na katkı sunan tüm dostlarıma da minnettarım. Bu büyük ve güzel kuyulara vesile olduğu için Uluslararası Kardeşlik Seferberliği (Ukabder) Derneği'ne de teşekkür ederim.
Bu tarifi mümkün olmayan acıyla bir şekilde yaşamayı öğrenmeye başlarken, kalemimi yeniden elime alıyorum; çünkü canım güzel ülkemiz, umudunu diri tutanlarla daha da büyür.
Ekonomik sorunların gölgesinde fırsat arayışı
Açıklanan verilere göre enflasyon ve faiz oranları geçen yılın aynı dönemlerine göre gerilemiş vaziyette fakat halen sorunlar tamamen geride kalmış değil. Bu yazıda, ülkemizin bu fırtınadan nasıl çıkabileceğini konuşalım. Çünkü bu topraklar, krizleri fırsata çevirme becerisiyle tarih yazmış bir memleket!
Dünya Bankası, 2025 için %3,1 büyüme öngörüyor; BBVA Research, %3,5 diyor. Ama bu büyüme, düşük üretkenlik ve yabancı yatırım eksikliği gölgesinde. Merkez Bankası, enflasyonu %24’e düşürmeyi hedefliyor; bazıları, “%30’dan aşağı zor” diyor. Haklı olup olmadıklarını hep beraber göreceğiz ama Türkiye’nin becerikli nüfusu, zengin kaynakları, coğrafi konumu birer hazine. Bu hazineyi işletebilmek için uzun vadeli planlama ve birlik lazım.
Tarımda, eğitimde, teknolojide, sanayide bir an önce ekonomik reform zamanı…
İşte o zaman sıfır virgül enflasyonlu ülkeler arasında belki biz de yer alabiliriz...
Kiralar, tarım, işsizlik…
Hep söyleyeceğim: Türkiye, tarımda kendi kendine yetmeyi bırakalım dünyanın önemli bir kısmına yetebilecek eşsiz bir hazine. Çiftçiyi desteklemek için sadece mazot fiyatlarını düşürmek ya da kredi vermek yeterli değil; daha kapsamlı çözümlere ihtiyaç var. Zaman öyle değişti ki, köylülerimiz salatalık domates gibi temel tüketim ürünlerini bile şehir merkezine gidip çarşıdan alıyor. Devlet destekli tarım projeleri, hem maliyetleri düşürür hem de üretimde verimliliği artırır. Çiftçilerden alınan ürünlerin hangi şehirde ne meşhursa doğrudan o ürünle ilgili belediye iştirakiyle fabrika kurularak bu fabrikalar aracılığıyla pazarlanması, çiftçiye hak ettiği geliri kazandırırken tüketiciye de uygun fiyat sunar. Arada varsa komisyoncular ya da paravan şirketler onların yerine doğrudan satışla halk kazanır.
Bingöl'ün balı, Adana'nın narenciyesi, Gaziantep’in fıstığı, Şanlıurfa’nın isotu, Aydın’ın inciri, Malatya'nın kayısısı; ülkemizin her köşesinde öyle güzel ürünlerimiz, öyle güzel olanaklarımız var ki... Her ilin kendi ürünü veya üretimi o ilin kendi fabrikasında değer bulmalı. Böylece hem çiftçi kazanır hem de vatandaş uygun fiyata ulaşır.
Bu ekonomik sınav, hepimizin dayanıklılığını test ediyor. Ama tarihimiz, zorlukları aşma hikâyeleriyle dolu. Deprem bölgesindeki dayanışma, arabuluculuk diplomasimiz, toplumumuzun enerjisi; hepsi umut. Devlet, Merkez Bankası, iş dünyası, vatandaş; aynı gemideyiz. Birlikte hareket edersek, bu fırtınadan güçlenerek çıkarız. Krizler, bize hep şunu öğretti: Birlikte hareket edersek, her fırtınadan güçlenerek çıkarız.
Kira fiyatları, özellikle büyük şehirlerde adeta bir kâbus. Sosyal konut projeleri misliyle hızlanmalı, kentsel dönüşüm daha büyük bir ciddiyetle ele alınmalı. Hatta bir ara konuşulan, bölgesel geçim endeksi bir an önce gelmeli. Deprem bölgesinde yüz binlerce konutu hızla inşa eden devlet-millet dayanışması, bu konuda da örnek olabilir. Bazı ülkeler, kiraları enflasyon oranının %30’unu aşamayacak şekilde sınırlıyor; biz bunu kalıcı bir çözüm olarak neden hayata geçirmeyelim? Evlere, durumuna göre puanlama sistemi getirilsin; fiyatlar bu puanın %10’unu aşmasın. Hatta 10 bin denetleyici alınsın; gıdadan emlak sektörüne, elektronikten otomobile, her alanda enflasyonun beli kırılsın. Bu, hem fiyatları dizginler hem de işsizliği azaltır.
Konut projeleri, denetleyicilik ve tarımsal kalkınma aracılığıyla işsizliği de önemli oranda düşürürüz. Dolayısıyla da ekonomik anlamda hızlıca kalkınabiliriz.
Bir not daha düşmek gerekirse, ülkemiz, küresel sahnede son zamanlarda olağanüstü şekilde parlıyor. Batı ile Doğu, Orta Doğu ve Afrika ülkeleri arasında arabuluculuk yapan nadir ülkelerdeniz. Bu, hem imajımız hem de ticaretimiz için bir altın fırsat. Diplomasideki bu gücümüzü, bir süre sonra ekonomik iş birliklerine dönüştürmeliyiz. Yabancı yatırımcıyı çekmek için daha şeffaf politikalar, daha fazla vergi teşvikleri ve daha fazla güven ortamı verilmelidir.
Ne diyelim, bahtımız güzel olur umarım.