Uyanış Afrika!
Afrika, coğrafi keşiflerle birlikte 15. Yüzyıldan itibaren başlayan batılıların sömürgeleştirme hareketlerinden köle ticareti ve zengin doğal kaynakları nedeniyle en fazla etkilenen kıta olmuştur. Batılıların bu bölgelere koloni anlayışıyla bakışı, günümüzde dahi hala devam etmektedir.
Özellikle Fransa, Afrika’daki bu kolonileştirmenin başat ülkesi konumundadır. Diğer batılı ülkeler gibi Fransa’nın da günümüz zenginliğinin arkasında bu sömürüden elde edilen gelirler yatmaktadır. Fransa, kurduğu teknik modern sömürü düzeniyle hala bu bölgelerde varlığını olmaya ve o bölgeleri sömürmeye devam etmektedir.
Yüzyıllardır devam eden bu talan düzenine karşı Afrikalı ülkeler, özellikle son birkaç yıldır daha belirgin bir şekilde bir başkaldırı içerisine girişmiş durumdalar.
Orta Afrika ülkelerinden olan Sudan’da 2019’da başlayan yönetimlere el koyma furyası, Fransa’nın eski sömürgeleri olan Burkina Faso, Mali, Gine, Nijer ve Gabon ile devam etmiştir. Ardı ardına meydana gelen bu darbeler, bir yönüyle batının Afrika’daki acımasız yüzü Fransa’nın varlığına karşı olması nedeniyle önem arz etmektedir.
Burkina Faso’da gerçekleşen darbe sonrası Fransa ile askeri ve diplomatik ilişkilerin askıya alınması, Yine benzer şekilde Mali’de düzeni ele alan geçiş konseyinin ilk iş olarak Fransız büyükelçiyi ülkeden kovması ve askeri varlığına son vermesi, bunun yanında Dünya uranyum üretim merkezlerinden biri olan Nijer’de gerçekleşen darbenin ardından Fransa ile bütün askeri ve diplomatik ilişkilerin kesilmesi ve geçtiğimiz hafta en sadık müttefiklerinden olan Gabon’da meydana gelen darbe, Fransa’nın Afrika’daki varlığı ve oluşturduğu sömürü düzenine büyük bir darbe olmuştur. Özellikle Fransa için bu durum, Afrika’da sonun başlangıcı, Afrikalı halklar için tam bağımsızlığa yönelik bir umut doğurduğu söylenebilir.
Bu darbelerin görünen yüzü Fransa’ya karşı olması açısından dikkate değerdir. Fransa’nın darbelerin gerçekleştiği Mali, Nijer, Gine, Burkina Faso ve Gabon’daki askeri üslerinde terörle mücadele vb. gerekçelerle konuşlandırdığı 5 Binden fazla askeri bulunmaktadır. Askerlerin varlığı dahi, bu ülkelerin bağımsız olmalarına rağmen askeri, ekonomik ve diplomatik olarak hala Fransa’ya bağımlı olduklarını göstermektedir.
Bu durumu, o ülkelerin içinde bulundukları koşullar göz önüne alındığında, demokratik düzenlere karşı yapılan darbeler olarak görmek ne kadar doğru, tartışılır; ancak uzun yıllardır yöneten sömürü devletlerin kukla liderlerine karşı yapılmaları, bu ülkelerin artık yeni bir düzen için ayaklandıkları şeklinde okumak da mümkündür.
Ekonomisini büyük oranda bu sömürüye bağlayan Fransa, bu ülkelerle ekonomik ilişkilerinden ve yıllarca sömürdüğü Nijer’in güçlü uranyum kaynaklarından ve Gabon’un altın, demir ve manganez gibi madenlerinden mahrum kalacak olması dolayısıyla sanayisi ve ekonomisine büyük bir maliyeti olacaktır.
Bütün bu gelişmeleri, bu ülkelerin sahip oldukları zenginliklere rağmen fakir bırakılmaları ve artık bazı şeyleri değiştirmeleri gerektiği olarak görmek gerekir. Türkiye, Rusya ve Çin’in Afrika ülkelerinde var olmaya başlaması, bu ülkeler için batının tek taraflı sömürü düzenine karşı önemli bir alternatif oluşturmaktadır. Bu açıdan değerlendirildiğinde Türkiye’nin kazan-kazan politikası ile hareket ederek bu ülkeler ile karşılıklı ilişkiler kurması olumlu bir adım olacaktır.
Mali’de gerçekleşen darbe sonrası Fransız medyasının darbenin arkasında Türkiye’nin olduğu iması ve Mali’de yönetime el koyan askerlerin Bayraktar SİHA’larla basına demeçler vermesi gibi örnekler, Türkiye’nin o ülkelerde kabul gördüğünün göstergesi olması açısından önem arz etmektedir. Türkiye’nin darbelere gösterdiği itidalli yaklaşım, ECOWAS’ın müdahalesine karşı olduğunu belirten açıklaması, güçlü savunma sanayisi ve inşa yapı gücü de göz önüne alındığında bu ülkelerde varlık göstermesi ve geleceklerinde söz sahibi olması açısından bir fırsat oluşturmaktadır. Afrika’nın geleceğinde Rusya ve Çin gibi yeni sömürge devletlerinin yerine karşılıklı kazanma politikasını ön gören devlet anlayışı ile Türkiye’nin kabul görmesi daha büyük olasıdır. Türkiye’nin yapıcı dostluklar ve kazan-kazan politikası ile bu fırsatı değerlendirmesi önemlidir.