Trump'ın hayal kırıklığı ve yeni gerginlikler…
Hakan Fidan Rusya-Ukrayna doğrudan görüşmelerinde taraflar arası bir uzlaşmaya varmak ve başta TürkAkımı olmak üzere olası provokasyon ve tırmanma noktalarıyla ilgili önlem almak üzere Rusya ve Ukrayna turunda.
Rusya, ikinci tur görüşmelerin 2 Haziran’da Türkiye’de olmasını önermiş. Bu iyi bir haber, zira masada şimdilik sıkı pazarlık eden, pazarlık gücünün kendi elinde olduğuna inanan taraf Rusya. Bu yüzden de Batılı muhatapları tarafından zaman kazanmakla itham ediliyor. Rusya’nın gözünde meselenin basit bir zaman kazanma stratejisi olmadığını düşünenler de var- ki ben de buna katılıyorum- Moskova, zaten, geçen zamanın kendi avantajına işlediğini ve eninde sonunda mümkün olan en yüksek kazançla bu işi kapatacağını düşünüyor.
Kim ciddi, kim değil
Batı’nın ısrarla blöf, zaman kazanma aracı olarak gördükleri bir konu daha var: Rusya’nın nükleer doktrini. Nedense Batılı aktörler, Trump hariç diyelim, Rusya’nın nükleer tırmandırmasının bir üst sınırı olduğunu ve Moskova’nın aslında temel hedefinin nükleer şantaj olduğunu düşünüyorlar. Buna inanmak mı istiyorlar yoksa caydırıcılığın doğasını mı anlamıyorlar emin değilim. Rusya, kendi zafiyetlerinin farkında olan bir aktör. Bu zafiyetler üzerinden yara aldığında (Karadeniz donanmasına yönelik saldırılar, Kerç köprüsü hadisesi, Kursk işgali, sahada bir türlü ele geçirilemeyen kasabalar vb) bunları bilinçli bir şekilde göz ardı etmesi bize zafiyetlerinin farkında olduğunu ama stratejik olarak elinde tuttuğu kartları da (konvansiyonel savaşı sürdürme gücü, Ukrayna topraklarını hedef alabilme derinliği, savaş ekonomisini sürdürebilme direnci ve nükleer caydırıcılığı) bildiğini gösteriyor. Rusya için savaşı hala Rusya-Batı nükleer savaşına tırmandırmadan, nükleer olarak tırmandırma şansı (taktik nükleer vuruş ile) ve Rusya-Batı nükleer savaşını Batı topraklarını hedef alarak tırmandırma şansı var. Bu iki seçenek elbette maliyetsiz seçenekler değil, sonuçta kimin daha kazançlı çıkacağını hesaplayabilmek için ilk vuruş sonrası Batılı başkentlerin ve NATO’nun cevabının ne olacağına (konvansiyonel mi, nükleer mi) bakmak gerek. Taktik nükleer silahların Ukrayna’ya karşı kullanıldığı bir senaryoda ABD, cevabının ne olacağını hiçbir zaman tam olarak açık etmedi. Bugün Trump, sözlerinin dinlenmemesinden hayal kırıklığına uğramış pozu takınarak Putin’e iki haftalık bir mühlet tanıdığı söylüyor. Ama ardında da ekliyor, bu savaş, Rusya’nın, Ukrayna’nın ve Biden’ın savaşı; benim savaşım değil. Ukrayna savaşı dahilinde taktik düzey olsa da ve doğrudan Batı’yı hedef almasa bile nükleer silahların kullanılması pek çok şeyi değiştirecektir. Rusya, Batı’nın bu işi blöf olarak değerlendirdiğini bildiğinden blöf yapmadığını göstermek için koca bir nükleer doktrin ilan etti ve kendini bu doktrinle bağladı. Doktrinini bu kadar açık ilan eden ve nükleer silah kullanma eşiğini düşüren bir aktör sonuçta nükleer silahını kullanmak zorunda, aksi bir durumda elindeki en önemli stratejik kozlarından birini, caydırıcılığı, tehlikeye atar. Durum böyleyken bazı kalemlerin iddia ettiği gibi, Rusya karşısında Batı’nın takındığı tavrın iyi polis-kötü polis oyunu olduğunu düşünmek istemiyoruz, zira Rusya daha kötü polis rolünü oynayabileceğini davul ve zurna ile duyuruyor.
Merz, ne demek istedi?
İstanbul görüşmeleri sonrası Ukrayna’nın Rusya’yı, Rusya’nın Ukrayna’yı vurmaya devam etmesi bize taraflar anlaşmadıkça savaşın devam edeceğini, donmuş bir çatışmaya kolay kolay dönmeyeceğini gösteriyor. El yükseltip, risklerle oynayıp, karşıdaki aktörü blöf yapmakla suçlayıp masayı kendi koşulları için hazır hale getirmeye çalışmak, bugünün ruhu. Trump, gidişattan memnun değil zira ABD, kazandığını kazandığına göre sahne kapanmalıydı. Bir türlü kapanmıyor. Rusya’yı yaptırımlarla tehdit etmesinden bir gün sonra Alman Şansölyesi Merz, kafaları karıştıran bir açıklama yaptı. Berlin Zelensky’nin ziyaretine hazırlanıyordu ve Merz, dış politikada İsrail dahil konularda bir dönüşüm olduğuna işaret ediyordu. Dolayısıyla, Rusya-Ukrayna savaşı babındaki açıklamaları ciddiye alındı. Merz, Ukrayna’ya henüz gönderilmesi onaylanmamış uzun menzilli, Ukrayna’nın Rusya egemen topraklarını vurabileceği cruise füze sistemlerine yönelik sınırlandırmanın kalktığını duyurdu. Sonbaharda İngiltere, Fransa ve ABD, bu yönde bir karar almış, karar değişimi için düğmeye basılmış Rusya nükleer doktrinini tetiklemişti. Almanya o zaman, bu kararı çok riskli bulduğundan Taurus füzelerinin Ukrayna’ya verilmesini onaylamamıştı. Kiev yönetimi uzun süredir bu füzeleri istiyor ve Ruslar uzun bir süredir Almanya’yı bu konuda uyarıyor. Eğer bu adım atılıyorsa ciddi ve riskli bir el yükseltme, meselenin Rusya-Ukrayna boyutunda kalmayacağını anlamak için Rus strateji belgelerini okumak yeterli. Zaten, Almanya’da ortalık karışıp bu konuda bir koalisyon kararı olmadığı söylenince salı günü Merz, sözlerinin yanlış anlaşıldığını söyledi. Çarşamba günü Zelensky ile buluştuğunda da temel mesele Rusya’ya uygulanacak yeni yaptırımlar ve Kuzey Akım II’yi “havuç” mekanizması olarak kullanmama kararlılığı oldu. Bazı Alman siyasetçilerin, savaş biterse Yeni-Yeni OstPolitik üzerine çalışılacağı, Kuzey Akım II’nin Rus-Alman ilişkilerinde dönüşüm için enstrüman olacağıyla ilgili görüşler var. Belki uzak gelecekte, ama bugün alınan kararlar, verilen resim Moskova’yı şaşırtmıyordur. Kuzey Akım II’yi koruyamamış, kim tarafından vurulduğunu sorgulayamamış/sorgulayamayacak bir adres Berlin.
Yine de şunu söyleyebiliriz, Rusya ne kadar direniyorsa, Avrupa bürokrasisi de birkaç aktör dışında Avrupalılar da o kadar direnmek istiyor. Bir konuda haklılar, Rus-Avrupa ilişkilerinde bir devir Avrupalılar için kapandı. Yeni devire hazır olmasalar da finansal güçleri nedeniyle yolda bir yerlerde daha hazır olacaklarını düşünüyorlar. Kısaca Ukrayna bahane, asıl Avrupalılar zaman kazanmak, Rusya’nın boğazında bir parmak bile tutabiliyorlarsa, o parmağı çekmemek istiyorlar.