SON DAKİKA

Teşvik sistemimizin reforma ihtiyaci var

Mevcut teşvik sistemimizde Türkiye, şehirlerin kalkınma seviyelerine göre bölgelere bölünmüş durumda. En geri kalmış şehirleri içeren bölgeye en yüksek, en gelişmiş şehirlerin yer aldığı bölgeye en düşük teşvik veriliyor. İlk bakışta makul gibi gözüken bu sistemin hiçbir cazibesi yok. Zira artık global bir dünyada yaşıyoruz. Yatırımcılar nereye yatırım yapacaklarına, alternatif ülkeleri karşılaştırarak karar veriyorlar. Bizim sistemimiz yatırım çekmeyi değil, zaten Türkiye'ye yatırım yapmaya karar veren şirketleri geri kalmış şehirlere yönlendirerek, bölgeler arasındaki kalkınma farkını azaltmayı ve sosyal adaleti sağlamayı hedefliyor.

Oysa bizim ülkemize yatırım çekecek cazip bir sisteme ihtiyacımız var. Bu nedenle kademeli teşvik sistemine geçmeliyiz. 1. Kademe de sektörel bazlı teşvik sistemi uygulamalıyız. Yani her sektörde rakibimiz olan ülkeleri tespit etmeliyiz. Mesela, otomotivde rakiplerimiz Çekya, Slovakya, Slovenya, Macaristan ve Polonya ise, bu ülkelerden daha cazip teşvikler vermeliyiz. Mesela bu ülkeler 6 yılla 8 yıl arası süre için vergi muafiyeti veriyorlarsa biz 9 yıl vermeliyiz. Tekstil sektöründe rakiplerimiz Vietnam, Kamboçya, Çin, Bangladeş ve Tayland ise, bu ülkelerden daha avantajlı teşvik sistemi uygulamalıyız. 

Teşvik sistemini detaylandırırken rekabetteki mukayeseli üstünlüklerimizi ve zayıf yönlerimizi de dikkate almalıyız. Mesela Avrupa pazarına ulaşmakta, tekstil sektöründeki rakiplerimizin hepsinden daha avantajlıyız. Biz Avrupa’nın komşusuyuz onlar binlerce kilometre uzakta. Biz Avrupa’ya gümrük vergisi ödemeden ihracat yapabiliyoruz, onlar gümrük vergisi ödüyorlar. Ama yine tekstil sektöründe Amerika, Afrika ve Orta Doğu söz konusu olduğunda nakliye ve gümrük vergisi maliyetlerimiz rakiplerimizle aşağı yukarı aynı. Yani rakiplerimizle aynı sürelerde vergi muafiyeti verirsek, Avrupa pazarında daha rekabetçi yani daha karlı olacağından, yatırımcı bizi tercih eder.  

Bu teşvik modelini sadece sanayide değil, turizm ve yurtdışı müteahhitlik sektörlerinde de uygulamalıyız. Deniz turizminde rakiplerimiz İtalya, İspanya, Yunanistan, Mısır ve İtalya. Onlardan daha fazla teşvik vermeliyiz ki yatırımcı bizi tercih etsin. 

Böylece 1. Kademede her sektöre farklı teşvikler uygularken, 2. Kademede ilçe bazlı bölgesel teşvikler uygulamalıyız. Şehir bazlı teşvikler genelde amacına ulaşmıyor. Şöyle ki; geçmişte Tekirdağ’a, İstanbul’dan daha az kalkınmış olduğundan daha fazla teşvik verildi. Böylece Tekirdağ sanayileşecek ve insanlar İstanbul’a yığılmayacak, memleketlerinde kalacaklardı. 

Bu uygulamanın sonucunda, insanlar İstanbul’a yığılmadı ama Tekirdağ’ın İstanbul’a yakın ilçelerine yığıldı. Çünkü yatırımlar İstanbul’a en yakın noktalara yapıldı. 1960’larda Tekirdağ’ın en büyük ilçeleri olan Malkara ve Hayrabolu bugün en küçük ilçeler. 1960’larda köy olan Çerkezköy ve Kapaklı en büyük ilçeler. Oysa şehir değil ilçe bazlı sistem uygulansa Malkara ve Hayrabolu boşalmayacak, Tekirdağ’ın her yeri benzer hızlarda kalkınacaktı.

Şehir bazlı teşvik sistemi, tarımsal üretimimizin de düşmesine yol açtı. Zira tarım sektörü on iki ay sürekli çalışmayı gerektirmez. Çiftçiler yılın belli dönemlerinde yoğun çalışırlar. Bu nedenle Malkara gibi tarım ağırlıklı ilçelerde gençler hem fabrikalarda ücretli olarak çalışırlar hem de tarlalarda ailelerine yardım ederler. Ama gençler iş bulamazlarsa bazen aile bazen genç kolay iş bulabileceği Çorlu ve Çerkezköy gibi ilçelere göçer. Bu nedenle Malkara’daki tarımsal hasıla düşer. 

En az kalkınmış ilçelerde sektörel teşviklere ilaveten bölgesel teşvikler vermeliyiz. Kalkınmış, kalabalık ilçelerde ise bölgesel teşvik vermemeliyiz. Tarımla uğraşan ilçelerde özellikle tarımsal ürünlere bağlı hafif sanayileşmeyi, alışveriş merkezlerini, spor tesislerini, eğlence mekanlarını ve sosyalleşme alanlarını teşvik etmeliyiz ki gençlerin şehirlere yığılması nedeniyle tarımsal üretim düşmesin. 

Türkiye’nin en kronik sorunlarından biri işsizlik. Hem işsizlerimize hem her sene iş piyasasına atılan 500 000’den fazla gencimize hem de gizli işsizlerimize iş bulmak zorundayız. Bu nedenle tekstil, turizm ve lojistik gibi emek yoğun sektörlere, istihdam teşvikleri uygulayarak, öncelik vermeliyiz. Bu sektörlerde uygulanacak teşviklerden biri, ücretlerdeki iş veren payının yatırımcı yerine devlet tarafından ödenmesidir. 

Örneklendirmemiz gerekirse; Çerkezköy’e yatırım yapan bir şirket, sadece sektörel teşvik almalı. Yatırım Malkara’ya yapılıyorsa şirkete hem sektörel hem de bölgesel teşvik uygulanmalı. Yatırım tekstil sektöründeyse ve Malkara’ya yapılıyorsa istihdam teşviki de verilmeli.

Yatırımların çok hareketlendiği bir dönemdeyiz. Covitten bugüne kadar sadece Meksika bir trilyon doların üzerinde yatırım aldı. Eğer yatırımları teşvik sistemimizi revize edersek daha fazla yatırım alır, krizden güçlenerek çıkarız.