SON DAKİKA

Sessizliğin en gürültülü hali

Aycan Babuc 12 Tem 2025

Türkiye, uzun süredir büyük kayıpların yaşandığı bir coğrafya. Ancak son dönemde yaşanan bazı tepkisizlikler, artık bu kayıpların toplumun ortak bilincinde yer tutmadığını, hatta kolektif belleğimizin sınırlarından taşmaya başladığını gösteriyor.

Yakın zamanda gelen 12 şehit haberi, ne sosyal medyada güçlü bir yas havası oluşturdu, ne kamusal alanda derin bir sessizliğe yol açtı. Sanki acının ülkeye uğramadığı bir gün gibi toplum normal yaşantısına devam etti. Meclis’te ise konuyla ilgili önerge reddedildi. Bu sadece politik bir tercih değil, aynı zamanda sosyolojik bir alarm...

Toplumların acıya verdiği tepki, onların kolektif bilinç düzeyini ve birlikteliğini gösterir. Yas, bu temsil biçimlerinin en güçlü olanıdır. Çünkü yas tutmak, yalnızca öleni anmak değil, yaşayanların birlikte yaşamaya devam etme iradesini yeniden üretmesidir.

Bugün Türkiye’de bu iradenin kırıldığına tanıklık ediyoruz. Yas, bir tür durma halidir. Ancak bu, yaşadığımız hız çağında durmak, geride kalmakla eşdeğer görülüyor. Dijitalleşme, dikkat ekonomisi ve sürekli değişen gündemler, bireyleri ve toplumu derin düşünceden uzaklaştırıyor. Ortak acılar hızla gündem dışına itiliyor. Oysa toplumsal hafıza, ancak yas ve anma pratikleriyle canlı tutulabilir.

Bu noktada karşımıza çıkan olgu, toplumsal duyarsızlaşmadır. Bireylerin değil, kolektif ruhun uyuşmasıdır söz konusu olan. Bunun nedenleri çok katmanlıdır: Sürekli maruz kalınan krizler ve kayıplar, toplumda bir duygu yorgunluğu yaratır. Medyanın olayları normalleştirerek sunması, trajedileri gündelikleştirir. Siyasal sistemin hesap vermezliği, yurttaşlık bilincini aşındırır. Yas tutmanın kamusal alandan dışlanması, acının bireyselleşmesine yol açar. Bunların sonucu olarak, toplum refleks kaybı yaşar. Ne bir neden sorusu sorulur, ne de bir hesap talep edilir. En tehlikelisi de budur: Acının kanıksanması. 

Bugün şehit haberleri üzerine milli yas ilan edilmemesi, bir prosedür meselesi değil, bir değer krizidir. Çünkü devletin sembolleri, halkın duygusal dayanışmasıyla birleşmediğinde, o yapı sadece yönetenler topluluğuna indirgenir. Oysa millet olmak, sadece aynı dili konuşmak değil aynı acıya birlikte üzülmektir.Yas ilanı, sadece bir bayrağın yarıya indirilmesi değildir. Bir milletin ortak acıyı sahiplenme biçimidir. Devlet, milli yas ilan ettiğinde şunu demiş olur: “Bu acı hepimizin. Evladını kaybeden sadece bir aile değil, biziz. Hayat, bu kaybın büyüklüğü karşısında durmalı. Yas tutuyoruz çünkü unutmayacağız.” Bu, halkla kurulan duygusal bir bağdır, devletin vicdanla temasa geçmesidir. Aynı şekilde, halk yas tuttuğunda da güçlü bir mesaj verir: “Bu ülkenin evlatları sadece ailelerinin değil, hepimizin. Bu kayıba kayıtsız kalmıyorum. Unutmayacağız, kanıksamayacağız.”

Bu sebeple, bizler şunu unutmayalım: Bir ülkenin geleceği, acılar karşısında susan çoğunluklarla değil, birlikte yas tutabilen, neden sorusunu cesaretle soran, unutmayan bir toplumla kurulabilir ve bir toplumun geleceği, birlikte yas tutma yeteneğini kaybettiği günse eksilmeye başlar.