Sağlıkta inovasyonun "ölüm vadisi": Dinamik üçlü sarmal
Sağlık ekosistemi, paydaş sayısı arttıkça derinleşen, karmaşıklığıyla hem fırsatlar hem de tehditler barındıran devasa bir okyanus.
Bu okyanusun merkezinde ise tek bir hedef olmalı: Bireyin sağlığı. Zira bireyin sağlıklı olmadığı bir yerde ne toplumdan ne de o toplumu ayakta tutan ekonomiden bahsedebiliriz.
Geçtiğimiz günlerde Aydın Üniversitesi'nde, tam da bu karmaşık ekosistemin "derinliklerini" ve yeni iş birliği modellerini tartıştık. Vardığımız sonuç net: Eski, statik modellerle bu yeni denizde yol almak imkânsız.
Ekosistemin iki yüzü: Raflardaki bilgi ve hızlanan teknoloji
Bugün sağlıkta bir yanda muazzam bir atalet, diğer yanda baş döndürücü bir hız yaşıyoruz.
Bir yanda, üniversitelerimizde üretilen, ancak "insana dokunamadan" raflarda kalan kıymetli yayınlar var. Bu, sadece bir entelektüel kayıp değil, aynı zamanda toplumsal bir maliyettir. Diğer yanda ise Yapay Zekâ, Büyük Veri, Nesnelerin İnterneti (IoT) ve dijital sağlık gibi teknolojilerin yarattığı muazzam bir devrim var. Bu teknolojiler, hastalıkları teşhis etme, tedaviyi kişiselleştirme ve koruyucu hekimliği yeniden tanımlama potansiyeline sahip.
Ancak teknoloji, tek başına bir kurtarıcı değildir. O, sadece bir araç, güçlü bir yakıttır. Bu yakıtı doğru motora koymazsak, elimizde sadece kontrolsüz bir güç olur.
Statik saç ayağından, dinamik sarmala geçiş
İşte burada, "yerinde sayan" iş birliği modellerinden neden vazgeçmemiz gerektiği ortaya çıkıyor. Bizim önerdiğimiz ve kendi sistemlerimizde de başarısını kanıtladığımız "Üçlü Sarmal Modeli" (Üniversite-Sanayi-Vakıf), bu yeni dönemin motorudur.
Bu modeli, kadim "üçlü saç ayağı" olarak düşünün, ancak kritik bir farkla: Bu modelde ayaklar sabit değil. Aksine, her bir ayak kendi momentumuyla hareket halinde ve bu hareket, birbiriyle etkileşerek ortak bir "devinim" (momentum) yaratıyor.
• Üniversite, o yeni teknolojik yakıtı (AI algoritmaları, biyomedikal keşifler) üretir.
• Sanayi (ve evet, siz değerli sektör liderleri), bu yakıtı alır, ticarileştirir, ölçeklendirir ve bir ürüne/hizmete dönüştürür.
• Vakıf (veya Sivil Toplum) ise bu aracın doğru rotada (etik, toplumsal fayda, hasta odaklılık) gitmesini sağlar ve regülasyon engellerini aşmada köprü olur.
Bu dinamik modelde sonuçlar tesadüfi değil, ölçülebilir ve sürdürülebilirdir.
Ekosistemin "ölüm vadisi" tuzağı (sektöre mesaj)
Sağlıkta inovasyonun önündeki en büyük engel, literatürde "Ölüm Vadisi" (Valley of Death) olarak bilinen acımasız süreçtir. Burası; parlak bir fikrin, laboratuvardan çıkıp hastaya ulaşamadan; regülasyon, geri ödeme, finansman veya pazar uyumsuzluğu gibi engellere takılıp "öldüğü" yerdir.
Pek çok sağlık şirketi, milyonlarca dolarlık Ar-Ge yatırımını bu vadide kaybeder. Gürültüyle başlarlar, ancak ekosistemin derinliklerindeki görünmez duvarlara çarparak sessizce kaybolurlar.
İşte Tıbbi Cihazlar Enstitüsü'nün başarısı, tam da bu vadinin nasıl aşılacağının kanıtıdır. Üçlü sarmal sayesinde, bir fikir daha doğarken potansiyel engeller (regülatör, ödeyici kurum, pazar ihtiyacı) masaya yatırılır. Bu model, o vadiyi gürültüyle değil, paydaşların sinerjisiyle "sessizce ve emin adımlarla" geçmeyi sağlar.
Geleceğin daveti: Az miktarı çoğa çevirmek
Bu yazı, sağlık sektörünün değerli sahiplerine ve yöneticilerine açık bir davettir. Elimizdeki teknolojik imkanlar muazzam. Ancak bu imkanları kâra ve toplumsal faydaya dönüştürmek, tek başına altından kalkınacak bir yük değil.
Stratejik soru şudur: Kendi başınıza devrim yaratmaya çalışıp "Ölüm Vadisi"nde kaybolma riskini mi alacaksınız, yoksa bu dinamik sarmalın bir parçası olarak, riski dağıtıp başarıyı garantileyen bir modelle mi ilerleyeceksiniz?
Hedefimiz, bu ekosistemdeki dağınık ve "az miktardaki" başarıları, "çok miktarlara" çevirmektir. Bu sarmalın parçası olmak, bir sosyal sorumluluk projesi değil, 21. yüzyıl sağlık ekonomisinde ayakta kalmanın ve lider olmanın tek sürdürülebilir yoludur.
Gelin, geleceği raflarda değil, birlikte, hayatların içinde inşa edelim.