Osmanlı-Türkiye ve ekonomik bağımsızlık
Osmanlının ekonomik olarak geri kalmasının en önemli sebebi kapitülasyonlardır. Cumhuriyeti kuran kadro ülkenin kalkınması için kapitülasyonların kaldırılmasının şart olduğunun farkındaydı. Bu nedenle Türkiye'nin Lozan'daki en önemli hedeflerinden biri Misakı Milli sınırlarına ulaşmaksa, bir diğeri kapitülasyonların kaldırılmasıydı. Kapitülasyonların devam etmesi, Türkiye'nin siyasi olarak bağımsız olsa bile ekonomik olarak bağımlı olması hatta yarı sömürge olması demekti.
Aslında kapitülasyonlar devam ettikten sonra sınırların nereden geçtiği de anlamını yitiriyordu. Bu nedenlerle kapitülasyonlar bizim için ne kadar önemliyse İngiltere ve diğer muhataplarımız içinde o kadar önemliydi. Öyle ki İngilizler en ciddi direnişi Musul-Kerkük ve kapitülasyonlar konularında gösterdiler. Taraflar defalarca masadan kalktı, görüşmeler günlerce ertelendi.
Kapitülasyonlar, Osmanlı’dan önce de uygulanıyordu. Ceneviz ve Venedik gibi tüccar devletler, büyük devletlerden bedeli karşılığında, ticari imtiyazlar alıyorlardı. Mesela Fatih fetih ettiğinde Ceneviz, Bizans’ta kapitülasyon sahibiydi. Osmanlı, başlangıçta sadece tüccar devletlere ve müttefiki olan Fransa’ya kapitülasyon verdi. Kapitülasyonların verilmesinin bir nedeni de Osmanlının vatandaşlarının zenginleşmesini istememesiydi. Osmanlı devleti zamanla aristokrasiye dönüşecek bir burjuva sınıfının oluşmasına karşıydı.
Kapitülasyon sahibi ülkelerin şirketleri, gümrük vergisi ödemeden ya da çok düşük gümrük vergileri ödeyerek getirdikleri ürünleri, ülkenin her tarafında, gelir ya da kurumlar vergisi ödemeden satabiliyorlardı. Bu uygulamanın amacı, piyasadaki mal hacmini arttırarak kıtlık olmasına mani olmaktı. Mal hacmi arttığında rekabet nedeniyle fiyatlar düşeceğinden, halk ithal ürünleri ucuza satın alabiliyordu.
Osmanlının güçlü olduğu dönemlerde ithalatçıların, yerli muadili olan mallarda fiyatları düşürmesine izin verilmezdi. Zengin bir sınıf oluşmaması için üreticilerin, toptancıların ve perakendecilerin kâr marjları düşük tutulduğundan, ithalatçı fiyatları düşürürse, üreticiler, esnaflar ve tüccarlar zarar görürdü. İthalatçılara, yerli üretimi olmayan mallarda, düşük kârla mal satmaları empoze edilirdi.
Kapitülasyonlar, Osmanlı zayıflayınca hem yaygınlaştı (Neredeyse Avrupa ülkelerinin hepsine verildi) hem de şartları ağırlaştı. Fiyat kontrolü önceki dönemler gibi sağlanamayınca, üreticilerin çoğu iflas etti. Azınlık mensuplarının, kapitülasyon sahibi ülkelerin vatandaşlığına geçerek, vergi muafiyeti almaları da haksız rekabet yaratarak üreticilere dolayısıyla ekonomiye zarar verdi. Türk mahkemeleri, kapitülasyon sahibi ülkenin vatandaşlığına geçen azınlık mensuplarını yargılayamıyordu. Hükûmetler, kapitülasyonları kaldırmak amacıyla mücadele etseler de başarılı olamadılar. Öyle ki Osmanlı 1. Dünya Savaşı başladığında, kapitülasyonları kaldırdığını duyurduğunda, en ciddi itiraz müttefikimiz olan Almanya’dan geldi.
İngilizlerle 1838 yılında imzalanan Baltalimanı Anlaşması Osmanlının ekonomik zihniyetini çok iyi gösterir. O tarihe kadar Osmanlı ihracata ve ithalata %3 vergi uyguluyordu. Baltalimanı Anlaşmasıyla ithalat vergisi %5, ihracat vergisi %12 oldu. Aslında Osmanlının hedefi, ihracat vergisini %30 yapmaktı. Zira Osmanlılar ülke içindeki mal hacmini azaltarak fiyatların artmasına neden olacağı düşüncesiyle ihracata soğuk bakıyorlardı. İngiltere’nin ısrarı neticesinde oran, %12’ye çekildi. İngiltere, “Osmanlı ihracat yaparak elde ettiği gelirle bizden ithalat yapsın,” diye planlarken, Osmanlı’nın ihracata yapmak gibi bir hedefi yoktu. Osmanlılar Sanayi Devrimi’ni ve kapitalizmi ya anlayamamışlardı ya da anlamış ama tatbik etmek yerine, direnmeyi seçmişlerdi.
Osmanlı ekonomisinin giderek kötüleşmesinin bir başka nedeni, Kırım Savaşını finanse etmek için başlanan ve giderek artan dış borç alımlarıdır. Alınan borçlar, üretken olmayan yerlere harcandığından, getirisi çok sınırlı oldu. Borç tutarı arttıkça risk arttığından, faiz oranları da yükseldi. Sadece yirmi yılda Osmanlı devleti borçlarını ödeyemez duruma gelerek konkordato ilan edince, Duyunu Umumiye kuruldu.
Kapitülasyonların devam ettiği bir ülkenin gerçekten bağımsız olması ve kalkınması mümkün değildi. İlk önce sanayileşen İngiltere’yi takip eden ABD ve Almanya, ikinci ve üçüncü sanayileşen ülkeler olmalarına rağmen, yüksek gümrük vergileri uygulayarak ve teşvik ödemeleri yaparak yerli sanayilerinin gelişmesini sağlamışlardı.
Vatandaşları oldukları imparatorluğun kapitülasyonlar ve dış borçlar nedeniyle çökmesine bizzat şahit olan Mustafa Kemal ve arkadaşlarının daha cumhuriyeti ilan etmeden İzmir İktisat Kongresini düzenlemelerinin amaçlarından biri ekonomik bağımsızlıktan taviz verilmeyeceğini Batılılara duyurmaktı.
Osmanlının borçları konusu da ekonomik bağmsızlık açısından önemliydi. Borçlar, Batılıların talep ettiği gibi altın olarak üstlenilseydi, taze cumhuriyet, üzerine kaldıramayacağı bir yük alacaktı. Borçlar, Osmanlı toprakları üzerinde kurulan devletlere yüzölçümlerine göre pay edildi. Bu yöntem sayesinde oldukça azalan borçlar lira olarak vadelendirildi. İlaveten kapitülasyonlar da kaldırılınca Türkiye, Osmanlının iki yüz yıl uğraşmasına rağmen sağlayamadığı ekonomik bağımsızlığın alt yapısını oluşturarak kurulmuş oldu.