Öğrenilmiş bir kayıp: Çaresizlik
Hayatın tam ortasında, bir yerlerde sessizce öğrendiğimiz bir duygu var: Çaresizlik.
Son zamanlarda bu iki kelimeyi sıkça duyar olduk. Ekonomik krizle boğuşan bir baba, karşılıksız aşkın gölgesinde kalan bir genç, hastane koridorlarında şifa arayan bir anne, kendi hayatı üzerine hiç söz hakkı verilmeyen bir kadın… Ortak noktaları şu: Hepsi kendini çaresiz hissediyor. Ve bu his, tesadüf değil. Öğrenilmiş bir durum.
Psikoloji literatüründe “öğrenilmiş çaresizlik” olarak geçen bu kavram, 1960’lı yıllarda psikolog Martin Seligman’ın deneyleriyle tanımlandı. Deneyde hayvanlara, ne yaparlarsa yapsınlar kaçamayacakları şekilde elektrik şoku verildi. Sonuç? Koşullar değişse bile, artık kaçmayı denemiyorlardı. Yani çaresizliği öğrenmişlerdi.
Peki insan farklı mı?
Değil. Hayatta ne kadar çok başarısızlıkla karşılaşır, ne kadar çok “denedim ama olmadı” dersek, bir noktadan sonra umut etmeyi bırakıyoruz. Kendi hikâyemize inancımızı kaybediyoruz. “Yine denesem de değişmeyecek” düşüncesi, yeni adımların önüne duvar örüyor.
Bu da yaşamdan geri çekilmeye, içe kapanmaya ve en önemlisi mücadeleyi bırakmaya neden oluyor.
Ve bu noktada devreye şu soru giriyor:
İnsan neden denemekten korkar?
Cevabı basit: Kaybetmekten. Çünkü denediğinde acı bir sonuçla karşılaşmıştır. Ve zihni ona sürekli şunu fısıldar: “Yine olacak. Hiçbir şey değişmeyecek.” İşte bu, öğrenilmiş çaresizliğin sessiz senaryosudur.
Ama gerçek şu ki, bu senaryo değiştirilebilir. Çünkü çaresizlik nasıl öğreniliyorsa, yeniden denemek de öğrenilebilir.
Tarih, sayısız kez düşüp yeniden ayağa kalkan insanların hikâyeleriyle doludur. Bir çocuğun yürümeyi öğrenmesi gibi, hayatı da yeniden deneyerek öğreniriz. Korkarak değil, cesaret ederek.
Ünlü düşünür Goethe’nin sözünü hatırlayalım: “Yapabileceğiniz ya da yapabileceğinizi düşlediğiniz şey neyse, şimdi başlayın. Cesaretin içinde deha, güç ve sihir vardır.”
Çaresizlik bulaşıcı olabilir. Ama umut da öyledir. Ezberlenmiş korkular yerine, denemeyi seçen insanlar çoğaldıkça, toplum da iyileşmeye başlar.
Unutmayın: Aralıksız damlayan su, en sert taşı bile deler. Belki ilk denemede değil, belki üçüncüde de değil. Ama bir gün o su, izini bırakır. Ve o iz, bir gün yönümüz olur.
Haydi öyleyse, ezberlenmiş başarısızlıkların yerine yeni cümleler kuralım…