OECD ülkelerinin petrol üretimini artırmasının ülkemize etkileri
Dünya enerji piyasaları, 2025 yılının ikinci yarısına girilirken önemli bir değişim süreci yaşıyor.
Petrol fiyatlarında küresel dalgalanmalar devam ederken, Ekonomik Kalkınma ve İş birliği Örgütü (OECD) üyesi ülkelerden gelen açıklamalar, üretim politikalarında bir artış yönünde ortak eğilimi ortaya koyuyor. Özellikle ABD, Kanada, Norveç ve Birleşik Krallık gibi enerji zengini ülkelerin, arzı artırma yönündeki kararları hem küresel fiyatlarda gevşemeye yol açtı hem de enerji ithalatçısı ülkeler için yeni bir dengelenme sürecinin kapısını araladı. Bu gelişmelerin Türkiye gibi enerji ithalatına bağımlı ülkeler açısından taşıdığı stratejik ve ekonomik etkiler ise son derece dikkat çekici.
Fiyat baskısının azalması: Enflasyona olumlu yansıma
Türkiye, yıllık yaklaşık 50 milyar doları bulan enerji ithalat faturası ile net bir enerji ithalatçısı konumunda bulunuyor. Petrol ve doğalgaz başta olmak üzere, fosil yakıtlarda dışa bağımlılık oranı %70’in üzerinde. OECD ülkelerinin petrol üretimini artırması, arz-talep dengesi üzerinde aşağı yönlü bir baskı yaratarak Brent petrol fiyatlarının varil başına 80-85 dolar aralığına gerilemesine neden oldu. Bu düşüş, Türkiye’nin enerji maliyetlerini doğrudan etkileyerek dış ticaret açığını azaltma potansiyeli taşıyor. Ayrıca, akaryakıt, elektrik ve doğalgaz fiyatlarında daha ılımlı zamların yapılması, tüketici fiyat endeksi (TÜFE) üzerindeki baskının azalmasını sağlayarak enflasyonla mücadeleye önemli bir katkı sunabilir.
Döviz kuru ve cari denge açısından etkiler
Petrol fiyatlarındaki düşüş, Türkiye’nin enerji faturasında azalma anlamına geliyor. Bu durum doğrudan cari açığın daralmasına katkı sağlıyor. 2024 yılı sonunda 45 milyar dolar civarında gerçekleşen cari açık, enerji ithalatında yaşanacak olası maliyet düşüşüyle birlikte 2025 sonunda daha dengeli bir seviyeye inebilir. Aynı zamanda ithalat maliyetlerinin düşmesi, döviz talebini azaltacağından Türk Lirası üzerindeki baskının da hafiflemesi bekleniyor. Bu da Merkez Bankası’nın rezerv politikaları açısından daha manevra kabiliyeti yüksek bir tablo yaratıyor.
Sanayi ve ulaştırma sektörüne etkileri
Türkiye’nin en büyük enerji tüketicisi sektörlerinden biri olan sanayi sektörü, özellikle ağır sanayi ve üretim hatlarında enerji girdilerinin maliyetindeki değişimlerden doğrudan etkileniyor. OECD ülkelerinde üretim artışıyla gelen fiyat düşüşleri, Türkiye’deki sanayi üretim maliyetlerinde de hafifleme yaratabilir. Bu durum hem üreticilerin rekabet gücünü artıracak hem de ihracat fiyatlarında maliyet avantajı sağlayarak dış pazar payının genişlemesine zemin hazırlayacaktır. Öte yandan, ulaştırma sektöründe de benzin ve motorin fiyatlarında istikrarın sağlanması hem bireysel hem de toplu taşıma sistemlerinin maliyetlerini dengeleyecek bir gelişmedir.
Uzun vadeli riskler ve enerji stratejisi
Ancak her ne kadar kısa vadede olumlu etkiler bekleniyor olsa da OECD ülkelerinin petrol üretimini artırması, yenilenebilir enerjiye geçiş sürecinde bir yavaşlama riski de taşımaktadır. Türkiye, 2053 net sıfır emisyon hedefi çerçevesinde fosil yakıtlardan uzaklaşmayı planlarken, ucuzlayan petrol kısa vadeli ekonomik rahatlık sağlasa da bu hedeflerin ötelenmesine neden olabilir. Ayrıca küresel piyasalardaki arz fazlası, ilerleyen dönemlerde jeopolitik gerilimlerin yeniden tırmanmasına yol açabilecek dinamikleri de tetikleyebilir.
Sonuç: Dikkatli ve dengeli politikalar gerekli
OECD ülkelerinin petrol üretimini artırması, Türkiye ekonomisi için kısa vadede rahatlatıcı bir gelişme olarak değerlendirilebilir. Enerji maliyetlerinin düşmesiyle birlikte enflasyon, cari açık ve döviz kuru üzerindeki baskının azalması, Türkiye'nin ekonomik göstergelerine pozitif yansıyacaktır. Ancak bu durumun sürdürülebilir kalkınma hedefleriyle çelişmemesi için Türkiye'nin yenilenebilir enerji yatırımlarını aksatmadan sürdürmesi büyük önem taşımaktadır. Kısa vadeli kazançların uzun vadeli enerji dönüşüm vizyonunu gölgelememesi adına, stratejik bir denge politikasına ihtiyaç duyulmaktadır.