SON DAKİKA

Müzik zevkin cebindeki parayı nasıl yönetiyor?

Murat Ingin 29 Haz 2025

Günümüzde müzik, sadece bir sanat formu ya da eğlence aracı değil, aynı zamanda bireylerin tüketim davranışlarını etkileyen güçlü bir psikolojik unsur haline geldi.

Müzik zevki, kişinin sosyal kimliğiyle bütünleştiği gibi, ekonomik kararlarının da perde arkasında etkili bir rol oynuyor. İşte bu noktada psikolojik ekonomi, yani bireylerin ekonomik kararlarını yalnızca rasyonel değil, duygusal ve kültürel faktörlerle de aldığını kabul eden yaklaşım, devreye giriyor. 

Her bireyin müzik zevki bir tercih meselesidir; ancak bu tercihler tesadüfen oluşmaz. Ergenlik yıllarında şekillenen müzik kimliği, ilerleyen yaşlarda bireyin yaşam tarzını, alışveriş alışkanlıklarını, markalara olan bağlılığını ve hatta yatırım kararlarını bile etkileyebilir. Örneğin rock müzik seven bir bireyin özgürlükçü ve meydan okuyan marka mesajlarına daha açık olduğu; klasik müzik dinleyicilerinin ise prestijli, köklü ve “zamansız” ürünleri tercih ettiği araştırmalarla ortaya konulmuş durumda. 

Müzik, aynı zamanda alışveriş deneyimini de doğrudan etkiliyor. Süpermarketlerde çalınan düşük tempolu klasik müziklerin, tüketicilerin mağazada daha uzun süre kalmasını ve daha fazla harcama yapmasını sağladığı biliniyor. Bir şarap dükkanında Fransız müziği çaldığında Fransız şaraplarının, Alman müziği çaldığında ise Alman şaraplarının daha çok satılması, tüketici tercihlerinin ne kadar kolay yönlendirilebileceğini gözler önüne seriyor. Bu noktada müzik, sadece bir fon değil; stratejik bir yönlendirme aracıdır. Bir başka açıdan bakarsak, tüketicilerin kendilerini ifade etmek için müzik tarzlarını bir “yaşam markası” olarak benimsediğini görüyoruz. Hip-hop dinleyicileri genellikle yenilikçi, şehirli ve dinamik markalara yönelirken, indie müzik tutkunları daha niş, çevre dostu ve etik üretim yapan markaları tercih ediyor. Bu tercihler, markaların da hedef kitlelerini belirlerken demografik verilerden ziyade “müzikal kimlik haritalarını” incelemelerine neden oluyor. Spotify gibi dijital müzik platformlarının kullanıcı verilerini analiz ederek markalara kişiselleştirilmiş reklam sunmaları, bu yeni nesil mikro-pazarlamanın en net örneği. 

Ayrıca müzik zevki, bireyin gelir düzeyiyle de karmaşık bir ilişki içinde. Kimi çalışmalara göre yüksek gelirli bireyler daha çok caz, klasik ya da deneysel türlere yönelirken; geniş kitlelere hitap eden popüler türler, daha çok orta gelir grubuyla örtüşüyor. Ancak bu durum, gelir düzeyinin müziği belirlediği değil, müziğin gelir algısı yarattığı anlamına da geliyor. Bazı bireyler, belirli müzik türlerini dinleyerek sosyal sermayesini artırmak ya da ait olmak istediği sınıfa sinyaller göndermek isteyebiliyor. 

Son yıllarda yapılan deneysel çalışmalarda ise müzik dinlemenin sadece anlık tüketim kararlarını değil, uzun vadeli yatırım tercihlerine kadar birçok ekonomik kararı etkilediği saptandı. Örneğin, klasik müzik eşliğinde yatırım önerisi sunulan bireylerin, riskten kaçınan, daha temkinli tercihler yaptığı; elektronik müzikle karşılaşan bireylerin ise daha yenilikçi ve cesur seçimlere yöneldiği görülüyor. Bu durum, müziğin yalnızca ruh halini değil, karar alma biçimimizi de doğrudan etkilediğini gösteriyor. 

Bu bağlamda, müzik sadece ruhun değil, cüzdanın da gıdası haline geliyor. Alışverişten seyahate, marka tercihlerinden yatırım alışkanlıklarına kadar birçok ekonomik karar, müzik aracılığıyla şekilleniyor. Dolayısıyla müzik endüstrisini sadece eğlence sektörü kapsamında değerlendirmek yetersiz kalıyor. Bugünün dünyasında müzik, bireyin kimliğini kodlayan ve tüketim alışkanlıklarını yönlendiren görünmez bir algoritma olarak karşımıza çıkıyor. 

Psikolojik ekonomi çerçevesinde müzik zevki, artık sadece bir sanat tercihi değil; davranışsal ekonominin en incelikli veri noktalarından biri. Pazarlamacıların, ekonomistlerin ve markaların bu “duygusal veri”yi doğru okuyabilmesi, geleceğin tüketici ilişkilerinde belirleyici olacak. Çünkü her müzik listesi, aynı zamanda bir tüketim haritasıdır.


garanti sol
garanti sağ