SON DAKİKA

Makineler susuyor hazır giyim can çekişiyor

Hakan Özbay 30 Eyl 2025

Türkiye Cumhuriyeti ekonomisinin temeli, ihracatın lokomotifi ve istihdamın can damarı olan hazır giyim ve tekstil sektörü, tarihinin en zorlu sınavlarından birini veriyor.

Ülkeye sağladığı net döviz girdisi, yarattığı milyonlarca kişilik istihdam ve "Made in Türkiye" etiketini dünyanın dört bir yanına taşıma misyonuyla her zaman övündüğümüz bu dev sanayi, 2025 yılının verileri ışığında adeta bir varoluş mücadelesi veriyor. Rakamlar, artık birer istatistik olmaktan çıkmış, acı bir gerçeğin habercisi haline geldi. Sektör, acil ve yapısal bir devlet müdahalesi olmadan bu fırtınayı tek başına atlatacak durumda değil.

Tabloyu netleştirmek için en güncel verilere mercek tutalım. Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) açıkladığı son Sanayi Üretim Endeksi, gerçeği gözler önüne seriyor. 2025'in üçüncü çeyreğinde hazır giyim ve tekstil imalat sanayii, geçen yılın aynı dönemine göre %12'lik bir daralma göstermiş durumda. Bu oran, imalat sanayii genelindeki daralmanın neredeyse iki katı. Kapasite kullanım oranları ise %70'in altına inerek son beş yılın en düşük seviyesine geriledi. Bu, on binlerce makinenin sustuğu, yüzlerce fabrikanın vardiya küçülttüğü anlamına geliyor.

İhracat cephesinden gelen haberler de iç açıcı değil. Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) ve İstanbul Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği (İHKİB) tarafından hazırlanan 2025 yılı ilk sekiz aylık verilere göre, sektörün toplam ihracatı değer bazında bir önceki yıla göre %9, miktar bazında ise %14 oranında geriledi. En büyük pazarımız olan Avrupa Birliği'ndeki ekonomik durgunluk şüphesiz en büyük etken. Ancak madalyonun diğer yüzünde, rakiplerimize karşı kaybettiğimiz kan var. Mısır, Bangladeş ve Vietnam gibi ülkeler, agresif fiyat politikaları ve daha düşük maliyet yapılarıyla Avrupa pazarından aldığımız payı her geçen gün törpülüyor.

REKABETİN ERİMESİ

Peki, bu noktaya nasıl geldik? Sorun tek bir nedene bağlanamayacak kadar karmaşık bir yapıya sahip. Üç madde altında kısaca toparlamak istiyorum:

Ezici Maliyet Baskısı: Son üç yıldır artan enerji maliyetleri, rekor seviyelere ulaşan işçilik giderleri ve hammadde fiyatlarındaki öngörülemez yükselişler, üreticinin belini bükmüş durumda. TÜİK'in Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksi (Yİ-ÜFE) ile sektörün ihracat birim fiyatları arasındaki makas, üreticinin kar marjlarının nasıl eridiğini, hatta zararına çalıştığını net bir şekilde gösteriyor.

Finansmana Erişim Zorluğu: Yüksek enflasyonist ortamda firmaların işletme sermayesi ihtiyacı katlanırken, kredi faizlerinin rekor seviyelerde olması ve bankaların kredi musluklarını kısması, sektörü adeta nakit akışı krizine sokmuş durumda. Siparişini alan ancak üretim için gerekli finansmanı bulamayan sayısız firma, çaresizlik içinde kıvranıyor.

Rekabetçi Kur Politikasının Yokluğu: İhracatçının en önemli silahı olan rekabetçi kur avantajı, mevcut ekonomik konjonktürde neredeyse tamamen ortadan kalktı. Yurt içindeki maliyet artışları döviz kurundaki artışın çok üzerinde kaldığından, Türk ürünleri uluslararası pazarda pahalı kalıyor. Bu durum, fiyat odaklı alıcıların rotasını doğrudan rakip ülkelere çevirmesine neden oluyor.

Sektördeki sivil toplum kuruluşları da alarm veriyor. Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği (TGSD) tarafından paylaşılan verilere göre, üyelerinin %60'ı önümüzdeki altı ay içinde üretimlerini azaltmayı veya yatırımlarını tamamen durdurmayı planlıyor. Daha da endişe verici olanı, her üç firmadan birinin istihdam azaltmayı gündemine almış olması. Bu, önümüzdeki kış aylarında on binlerce çalışanın işsiz kalma riskiyle karşı karşıya olduğu anlamına geliyor.

PANSUMAN DEĞİL YAPISAL TEDBİRLER ŞART

Karşımızdaki tablo, günübirlik tedbirlerle veya "bekleyip görelim" politikasıyla aşılabilecek gibi değil. Hükumet, ekonominin bu stratejik kalesini korumak için derhal ve kararlılıkla devreye girmeli. Öncelikli olarak atılması gereken adımlar:

Sektöre Özel Finansman Paketi: Kamu bankaları öncülüğünde, ihracat taahhüdüne bağlı, düşük faizli ve uzun vadeli "Can Suyu Kredileri" acilen devreye alınmalı. Bu, firmaların en azından üretim çarklarını döndürmesini sağlayacak.

Enerji ve İstihdam Destekleri: Sektörün en büyük maliyet kalemleri olan enerji ve işçilik üzerindeki vergi yükleri geçici bir süre için hafifletilmeli. Özellikle istihdamı koruyan firmalara yönelik SGK prim teşvikleri artırılmalı.

Rekabetçiliği Koruyacak Adımlar: İhracatçıya nefes aldıracak, maliyet artışlarını dengeleyecek ve uluslararası pazarda fiyat tutturmasını sağlayacak makroekonomik politikalara acilen ihtiyaç var. Reeskont kredilerinin kapsamının genişletilmesi bu adımlardan biri olabilir.

Yapısal Dönüşüm Teşviki: Devlet, sadece mevcut durumu kurtarmakla kalmamalı, sektörün geleceğini de planlamalı. Katma değeri düşük, fason üretim yerine; markalaşma, tasarım, inovasyon, teknik tekstil ve sürdürülebilirlik odaklı yeşil üretime yatırım yapan firmalara yönelik özel teşvik programları tasarlanmalı.

Sonuç olarak, Türk hazır giyim ve tekstil sektörü, kendi kaderine terk edilemeyecek kadar büyük ve stratejik bir öneme sahip. Bugün kaybedilecek her bir fabrika, sadece bir bilanço rakamı değil, aynı zamanda kaybedilmiş bir ihracat kalesi, sönen bir ocak ve ülkenin geleceğinden çalınan bir umut. Vakit, pansuman tedbirlerle geçiştirilecek vakit değil; vakit, ekonominin bu vefalı lokomotifi raydan tamamen çıkmadan, kararlı ve yapısal adımlar atma vakti. Aksi takdirde, bu sessiz çığlık, yakın gelecekte tüm ekonomiyi sarsacak bir fırtınanın habercisi olabilir.