SON DAKİKA

LA protestoları ve düşündürdükleri

Bu hafta ABD'de LA 'de başlayan gösteriler Amerika ile ilgili yeni bir tartışma başlattı. Gösterilerin yapısı George Floyd gösterilerinden biraz daha farklı.

Irk eşitliği ve WASP olmayan ABD vatandaşlarının hakları ABD toplumu ve siyasetinde bir fay hattını temsil eder. Floyd’un öldürülmesi son derece sarih bir biçimde gözler önünde gerçekleştiğinden ayrıca bu fay hattını genel memnuniyetsizlik ile birleştirip Trump’a yönelik çok ciddi toplumsal protestoları başlatmıştı. Bugün ise mesele daha çok yönetimin yasadışı göç ile mücadele taktikleri. 

İkinci Floyd vakası mı?

Yöntemler distopik sayılabilecek kadar insaniyet dışı olabiliyor. Ayrıca yasadışı göçle mücadele ve sınır dışı etme politikaları bugünün ABD’sindeki ucuz kayıt dışı emeği ekonominin çarklarından sökmek üzerine dayanıyor. Çarkın her zaman bir büyük vidası var ve vida çarkı döndürmek için yeni koşullar altında yeni bir emek gücü bulmak zorunda. Sonuçta amacı olsun taktiği olsun memnuniyetsizlik yaratan bir süreçten bahsediyoruz. Yasadışı göçmenlerin bir güvenlik meselesi haline Trump yönetimi tarafından çoktan getirildiğini biliyoruz. Hatta, komplo-teorisi vari bir tonla Trump, ABD’yi zayıflatmak isteyenlerin suçlu ve akıl hastalarını ABD’ye Biden döneminde soktuğunu, toplumu içten kemirmeye çalıştığını ima ediyor. Dolayısıyla yurtsuzluk, göçmen olmak ve suç arasında doğal bir bağlantı kuruyor. Bu bağlantıyı yoksulluk bir aura olarak çevreliyor. Bu negatif auranın içerisine hapsolmak zorunda kalanlar için ABD bir rüya veya cennet değil. Hayal kırıklığının sokaklarda yansıma bulması da kaçınılmaz, ama tüm ABD toplumunu George Floyd olaylarında birleştiren noktaları bu auranın yakalaması zor. Bu yüzden Demokrat Parti gösterilerin neresinde sorusunun da cevabı zor. Yasadışı göçün bir güvenlik meselesi olarak alınması kamuoyunu rahatsız etmemişti. Hala da rahatsız ediyor mu bunu tam bilemiyoruz. Kamuoyunun Trump’a olan desteğinin inişli çıkışlı bir grafik çizmesi normal ancak desteğin inişli çıkışlı doğası- hatta belki ara seçimlerde verilecek uyarı- daha çok kısa dönemli beklentilerle ilgili. Uzun dönemde Trumpist ideolojinin ABD’yi kazançlı çıkartacağı ile ilgili adı konulmamış bir öngörü hala kamuoyunda var. Demokrat Parti, kamuoyunun neyi satın aldığının farkında, bu nedenle yasadışı göçle mücadelenin amacına karşı çıkmak yerine uygulamanın ABD değerleri ile bağdaşmadığına yönelik bir eleştiri yapıyorlar. Bu da zaten protestoların yarattığı tartışmanın ikinci ayağına bize götürüyor.

ABD’de militerleşme tartışması

Protestolardan ziyade Trump’ın eyalet yetki ve yetkililerini aşan bir şekilde ulusal muhafız ve deniz piyadelerini göreve çağırması Federal Hükümet-Eyaletlerin yetkisi paylaşımı konusunda bir tartışmayı beraberinde getirdi. Trump’ın yasal süreçte bir açık bulduğu ve bunu değerlendirerek Orduyu Federal mülkleri ve yetkilileri korumak için sokağa indirdiği gerçeği bize bu işin sadece bir yetki kavgası olmadığını da hissettiriyor. Aslında Cumhuriyetçi Parti, felsefi duruşu açısından merkeziyetçi söylem ve eylemlere direnir. Merkez, Trumpist olduğunda anlaşılan merkeziyetçi eğilimler ağır basıyor. Olayın bir çokça dillendirilen ve dillendirilmeyen kısmı var. Dillendirilen kısım Merkezi hükümet/Başkanlık Ofisi ve Ordu arasındaki sıcak ilişki. Trump’ın ilk döneminde Savunma Bakanlığı, bazı etkili 4 yıldızlı generaller ve Trump arasındaki ilişki tam anlamıyla düzelmemişti. Aslında Pentagon ABD’nin en güçlü kurumlarından biridir. Soğuk Savaş sonrası dönemde çatışma ve mücadele bildiğimiz caydırıcılık etrafında dönmediğinden Ordu misyonları açısından genişledi, personel ve bütçe açısından da büyüdü. Doğası gereği bugünün mücadelesinin temeli, teknolojik mücadeleyi çok yakından takip eden bir kurum Pentagon. Dolayısıyla savunma sanayi, savunma ekonomisi ve sahadaki aktif görevler -sahanın tüm Küre olduğunu düşünürsek- müthiş bir etki ağı yaratıyor. Personel ve aileleri bu etki ağının düğüm noktalarında aynı zamanda oy verici unsur olarak duruyorlar. Ordu, ABD siyasetinde ve dış politikasında gücünün farkında olduğundan ilk Trump döneminde iki partiye aynı mesafede yaklaşımını bozmaya yanaşmadı. Bazı açık mektup hadiseleri ile Trump dönemi kaosundan hoşlanmadıklarını da hissettirdiler. Trump, o günlerde Paris’e yaptığı bir gezi sonrası ordunun da katıldığı gösterileri izleyip, benzer bir milliyetçi etkinliği Washington DC’de düzenlemek istediğinde “hayır” cevabı almıştı. Bugün ordunun toplumsal bir hareketi (suçla iç içe geçmiş de olabilir, bu tür ayrımları sokakta bazen yapmak güçleşiyor) eyalet yetkililerinin muhalefetine rağmen bastırmak için sokağa indiği günlerde Washington’da gerçekleşecek askeri tören konuşuluyor. Anlaşılan Trump orduyu, Fransızların düzenlediğinden daha milliyetçi, tankların, topların kapasitesi bakımından daha etkileyici bir tören yapmaya ikna etmiş. Üstelik bakınız bu tören Trump’ın doğum gününde gerçekleşecek- ABD ordusunun da kuruluşunun 250. Yıldönümü-. Başkan’ın ilk döneminde Trumpizmi destekler görünmek istemeyen ordu, tesadüfen tam ters mesajları verir oldu bugünlerde. Zaten bu yüzden, kimine göre LA’deki protestolar Trump’ın işine geliyor. Bir yandan  ABD orta sınıfının kilitlerinden biri olan banliyö annelerini vahşi Latinolar ve onların kaba, küfürlü grafitileri üzerinden korkutuyor, “Yasa ve Düzen” sloganını hatırlatıyor, diğer yandan “kime güvenilebilir: orduya, ordu kime dayanıyor: bana” imasını söylemden eyleme, eylemden söyleme taşıyor. Tabi, Kuzey Kore esprileri havada uçuşuyor, insanlar ABD militarizmini ve otoriterleşmesini konuşuyor ama eğer mesele dünyanın en büyük ordusunun MAGAist bir liderin istekleri doğrultusunda tekno-milliyetçiliği yüceltmesiyse bu yakın zamanda gerçekleşecek görünüyor.

Stratejinin doğal sonucu/başlangıcı: Merkezileşme

Buradan olayın çok söylenmeyen kısmına geçelim: Ordunun sahneye, ipleri Trump’ın elinde olarak taşınması, Musk ile kavga-barışma döngüsünde Musk’ın DOGE üzerindeki hakimiyetinin kırılması, hatta Musk’ın özür diller bir tonla geri çekilişi, üniversitelerle kavga, eyaletlerle kavga, yasadışı göç gibi unsurlarla mücadelede federal yetkilerin sonuna kadar kullanılması, garip garip hesaplarla gümrük vergileri ilanı, kaldırılması, tekrar ilanı vb, Oval Ofis’in kutsal bir yer haline getirilişi, tüm bunlar ABD’de gücün merkezileştiğini/ merkezileşmeyi önemsediğini gösteriyor. Bu saldırgan bir strateji belirlemek, saldırganlığı hayata geçirmek zorunda olan aktörler için aslında doğal bir yönelim. Kaynakların saldırgan bir güç için kanalize edilmesi ancak merkezin güçlenmesi ve yetkilerini genişletmesi ile gerçekleşebilir. Saldırganlık, daha çok kaynak, daha çok zenginlik üretir ve bu zenginliğin ve kaynağın paylaşımı ile ilgili gerçek güç merkezin elinde olur ki büyüme, yayılma, genişleme gerçekleşebilsin. Unutmayalım, Trump, ABD topraklarını genişletmeyi vaat ederek Başkanlık yemini etmişti. Kısaca mesele eyaletler ve Trump’ın deyişi ile onların beceriksiz yöneticileri değil. Trump, MAGA altında ABD’yi daha büyük daha büyük yapmak istiyor ve ekonomik-sosyal temellerini dönüştürmek için harekete geçiyor. İçeride ve dışarıda bu kadar keskin bir mücadelenin içerisindeyken yöntemler, eh tabi, gücün yöntemleri haline geliyor.