SON DAKİKA

Kredi kullanımında yeni dönem

Resmî Gazete 'de yayımlanan Cumhurbaşkanı Kararı ile, bankalar ve finansman şirketlerinin kullandırdığı döviz ve altın kredilerinde %1 oranında KKDF kesintisi uygulanacağı, diğer kredi türlerinde ise bu oranın sıfır olacağı açıklandı.

Bu karar hem dövizle borçlanmayı sınırlama hem de kredi kompozisyonunu TL lehine değiştirme amacını taşıyor.

KKDF nedir, neden önemli?

Kaynak Kullanımını Destekleme Fonu (KKDF), ilk olarak 1988’de yürürlüğe girdi ve zaman içinde ekonomide döviz hareketlerini kontrol altına almak, kaynakların verimli kullanılmasını teşvik etmek ve devletin mali kaynaklarını desteklemek amacıyla bir politika aracı olarak uygulandı.

Yani KKDF aslında bir dolaylı vergi gibi işlev görerek, ekonomi yönetimine döviz ve kredi kanallarını yönlendirme imkânı tanıyor. Bu sayede hem tasarruf eğilimlerini hem de kredi kullanım tercihlerini belirli dönemlerde etkilemek mümkün oluyor.

Örneğin; geçmişte 2000’lerin başında finansal istikrarı desteklemek amacıyla oranlar artırılırken, 2013–2014 döneminde iç talebi ve yatırım harcamalarını canlandırmak için KKDF oranları düşürülmüş veya sıfırlanmıştı.

Neden şimdi böyle bir adım atıldı?

Türkiye ekonomisi şu anda yüksek enflasyon, kur istikrarsızlığı ve cari açık gibi yapısal zorluklarla mücadele ediyor. 2024–2025 döneminde dövizle borçlanmanın yeniden artmaya başlaması, hem reel sektörde kur riski yaratıyor, hem de Merkez Bankası rezervleri ve döviz piyasasında baskı unsuru oluşturuyor.

Bu ortamda ekonomi yönetimi, döviz kredilerini bir miktar daha pahalı hâle getirerek şirketlerin TL krediye yönelmesini, dövizle borçlanmanın ise sadece gerçekten ihtiyacı olan ve döviz geliri bulunan şirketlerle sınırlı kalmasını hedefliyor. Böylece:

Şirket bilançolarındaki kur riski azalacak,

Bankacılık sektöründe döviz pozisyon riski düşecek,

Dövize olan talebin kısmen azalmasıyla kurdaki dalgalanma hafifleyebilecek.

Faktoring ve finansal kiralama şirketlerine getirilen muafiyetin sebebi

Bu şirketlerin finansmanı çoğunlukla ihracat ve ithalat gibi dış ticarete dayalı işlemleri desteklediği için, dövizle kredi kullanımı bu alanlarda kaçınılmaz olabiliyor.

Ekonomi yönetimi de ihracatı sekteye uğratmamak ve dış ticaret finansmanını pahalılaştırmamak amacıyla bu sektörü muaf tuttu. Böylece hem ihracatçı şirketlerin döviz kredi maliyetleri artmayacak, hem de dış ticaret finansmanında akışkanlık korunacak.

Bankacılık ve reel sektör üzerindeki olası etkiler

Bankalar açısından: Döviz kredilerinde KKDF kesintisi, bankaların bu kredilerden elde ettiği net kazancı azaltabilir veya yeni kullandırılacak kredilerde faiz oranlarına eklenerek kredi maliyetine yansıtılabilir.

Reel sektör açısından: Döviz cinsinden kredi maliyetinin %1 artması, özellikle döviz geliri olmayan veya sınırlı döviz geliri olan şirketlerin dövizle borçlanmasını daha pahalı hale getirir. Bu durum, TL krediye yönelmeyi teşvik eder.

TL kredi tarafında: KKDF’nin sıfırlanması, TL kredilerin toplam maliyetini biraz daha cazip hâle getirir ve yatırımcıların, özellikle KOBİ’lerin TL kredi tercihlerini artırabilir.

Bu karar, tek başına döviz talebini büyük oranda düşürmez; ancak makroekonomik istikrarı destekleyecek tamamlayıcı bir araç olarak değerlidir. Asıl belirleyici olan; enflasyon beklentileri, döviz rezervlerinin seviyesi, küresel finans koşulları ve Merkez Bankası’nın uygulayacağı faiz politikası gibi daha geniş etkenler olacaktır.

Yine de KKDF, esnekliği sayesinde hızlı uygulanabilen ve kısa vadede kredi kullanım tercihlerine etki edebilen bir araçtır. Dolayısıyla ekonomi yönetimi, gerekirse bu oranı daha da artırarak döviz kredilerindeki büyümeyi sınırlayabilir veya düşürerek iç talebi destekleyebilir.

Eğer döviz talebi beklenenden hızlı artarsa veya döviz piyasasında yeni dalgalanmalar görülürse, KKDF oranı %2–3 gibi daha yüksek seviyelere çıkabilir.

Tersi bir durumda, özellikle iç piyasada kredi daralması ve büyüme ivmesinin zayıflaması gibi riskler ortaya çıkarsa, KKDF oranının yeniden düşürülmesi gündeme gelebilir.

Orta ve uzun vadede, şirketlerin döviz yerine TL ile borçlanmaya yönelmesi, bankacılık sisteminde de döviz pozisyon riskini azaltarak daha sağlıklı bir kredi kompozisyonu yaratabilir.

Sonuç olarak; bu adım, dövizle borçlanmayı kontrollü şekilde sınırlandırma, TL’yi cazip kılma ve ekonomik kırılganlıkları azaltma stratejisinin bir parçası olarak karşımıza çıkıyor. Uygulamanın etkilerini ve olası yeni adımları ise ekonomi yönetimi ve piyasa dinamikleri belirleyecek.