KKM'nin bitiş kararı
Üç yıl önceydi… Dövizin tırmandığı, ekonominin adeta nefessiz kaldığı bir Aralık günü hükümet bir mucize ilan etmişti: Kur Korumalı Mevduat. 'Paramızı dövize kaptırmayacağız, TL'ye güven geri gelecek' denildi.
Bir nevi yerli ve milli kurtuluş reçetesi… Ama bugün geldiğimiz noktada görüyoruz ki, bu reçete hastayı iyileştirmek yerine sadece ağrısını erteledi, üstelik maliyeti de halka kaldı.
Resmi karar açıklandı, KKM artık yok. Peki geriye ne kaldı? Kocaman bir fatura. Ekonomistler zararı 60 milyar dolardan başlatıyor. Merkez Bankası’nın son iki yılki devasa zararları da bunun somut kanıtı. Ama bana kalırsa asıl kayıp kasadaki milyarla ölçülemez; kaybedilen güven her şeyden daha ağır. Çünkü insanlar gördü ki, ’geçiçi çözümler’ kısa vadede işe yarar gibi görünse de sonunda faturası toplumun tamamına kesiliyor.
KKM’nin mantığı basit: ’Sen paranı TL’de tut, kur artarsa farkını biz öderiz.’ Yani devlet, aslında dövizi baskılamak için vatandaşa bir garanti verdi. Bu garanti, zengin için bir servet transferine dönüştü; sıradan vatandaş içinse enflasyon, vergi yükü ve adaletsizlik olarak geri döndü. Yani kısacası, birilerinin kazancı hepimizin cebinden çıktı.
Bugün, KKM kapandı. Peki şimdi ne olacak? İşin doğrusu, kapının kapanması yetmez. Çünkü mesele sadece bir finansal ürün değil, zihniyet meselesi. Eğer yine günü kurtarmak için ‘icat edilmiş çözümler’ peşine düşersek, yarın başka bir KKM versiyonuyla yüzleşmemiz işten bile değil.
Ekonomi güven ister, öngörü ister, kural ister. Merkez Bankası’nın bağımsızlığı hukukun üstünlüğü, şeffaflık… Bunlar olmadan hangi model gelirse gelsin, sonu aynı olur: Faturayı yine halk öder.
Belki de KKM bize şunu öğretti: Ekonomi, kısa vadeli mucizelerle değil; uzun vadeli sabırla, akılla ve adaletle yönetilir. Umarım bu kez ders alınır.