Ekonomik gücün adaleti!
Ekonomik güç ve adil dünya kavramları, insanlık tarihi boyunca birbiriyle çelişki içerisine geçmiş ve çoğu zaman da dünyanın gidişatını belirleyecek bir ilişki içerisinde olmuştur. Bir yanda ekonomik gücü elinde bulunduran ve sahip oldukları maddi güç ile güçlerine daha fazla güç katarak kendi adaletlerini kuran düzen devletleri, diğer yandan her türlü imkânları kısıtlanmış, güçlülerin güçlüklerine maruz kalan güçsüz devletler…
Günümüz dünya düzeni güçlünün haklı olduğu, haklının ise gücü nispetinde haklı sayıldığı bir düzen üzerine kurulmuştur. Özellikle 2. Dünya Savaşı sonrasında tesis edilen Birleşmiş Milletlerin yapısı, güçlünün hakkı yerine haklının gücünü ön plana çıkarılmasının en iyi örneğini oluşturmaktadır. Dünyanın en büyük örgütü olan BM, haklının gücünü koruması beklenirken aksine güçlünün ve kazananın haklarını koruma yoluna gitmiştir. BM’nin bünyesinde kurulan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin(BMGK) beş daimi üyesi, 2. Dünya Savaşının kazanan beş ülkesi olarak tüm ülkelerin üye oldukları ve kaderlerinin belirlenebildikleri bir örgütte veto hakkına sahip olarak istedikleri kararı kabul ettirebilirken, istemedikleri kararın geçmesine de engel olabilmektedirler.
BM gibi büyük bir örgütte dahi bu gücün adil bir şekilde dağıtılmaması, eşitsizliklerin ve adaletsizliklerin artmasına; ABD, İsrail, Çin ve Rusya gibi terör devletlerinin pervasız bir şekilde hareket edebilmelerine yol açmaktadır.
Bu ülkelerin ellerindeki gücün verdiği korkusuzluk ile sergiledikleri tutum, ekonomik gücün adil bir dünya ile nasıl uyumlu hale getirilebileceği konusunu karmaşık ve tartışmalı hale getirmektedir. Örneğin İsrail’in mevcut durumda Gazze’de uyguladığı terör ve sivillere yönelik gerçekleştirdiği katliam, ekonomik gücün İsrail’e verdiği şımarıklıktan kaynaklanmaktadır. Bunun yanında İsrail’in arkasındaki uluslararası zengin Yahudi lobilerin İsrail’in katliamlarına yönelik koruyucu kalkan görevi görmeleri, ekonomik gücün adaletten uzak dünya sisteminin başka bir yönünü göstermektedir. 30 binden fazla, çoğu çocuk ve kadın olan sivillerin öldürülmesi, bir şehrin her türlü yasaklı silahlar kullanılarak yok edilmesi ve tüm bunları savaş kurallarını hiçe sayarak yapan İsrail’in yaptıklarına kılıf uydurulması, ekonomik gücün sağladığı toleranstan kaynaklanmaktadır.
Batılı birkaç devlet dışında neredeyse bütün devletlerin katliam olarak kabul ettikleri Gazze’deki mezalim, BM’nin bir insanlık suçu olarak defalarca gündemine gelmesine rağmen, üstelik Uluslararası Adalet Divanı bunu bir savaş suçu olarak kabul etmişken, BMGK’da ABD’nin vetosu nedeniyle bütün vicdansızlığıyla devam etmektedir. Aynı şekilde Ukrayna’yı işgal edip topraklarını ilhak eden Rusya’ya ambargo koyan, şiddetle protesto eden ve zalimlik olarak gören Batılı devletler, söz konusu İsrail barbarlığı ve Orta Doğu’daki çıkarları olduğunda “Terörle Mücadele” kılıfı kullanarak zalimi mazlum, mazlumu zalim gösterme utanmazlığı gösterebilmektedirler.
Benzer zulüm 1949’dan beridir Çin tarafından Doğu Türkistan’da sergilenmektedir. Dünyanın ekonomik ve askerî açıdan en güçlü üç ülkesinden biri olan Çin’in, Doğu Türkistan’da sergilediği insanlık dışı uygulamalar, yine güçlünün haklılığına ve ekonomik gücün prangalarına takılmaktadır. Çin, ABD gibi BMGK’da veto hakkına sahip bir devlettir. Bu açıdan Doğu Türkistan’da uyguladığı insanlık dışı muamelelerden dolayı dokunulamamaktadır. Çıkarlarına aykırı gördükleri için olsa gerek, Batılı devletlerin dâhi Doğu Türkistan’daki zulme karşı çağrılar yapmalarına rağmen güçlünün haklılığını koruyan, zayıfı haksız gören düzen, mazlumların çığlıklarını bastıran karşılıklı diplomatik bağırışlar arasında kaybolup gitmektedir.
Günümüz küresel düzeni ne yazık ki adalet üzerine tesis edilmiş bir düzen değil, ekonomik olarak güçlü olanın adaletini koruyan bir düzen üzerinde yürümektedir. Hz. Ömer’in adalet sistemine göre yönetilen bir dünya yok artık. Küresel çıkarların adaleti(!)nin hükmettiği bir dünya düzeni ile karşı karşıyayız. Elbette bu sistemden bir adalet beklenemez. Ancak “silaha aynı silahla mukabele ediniz” Hadisinin şiar edinilmesi şarttır. Aksi halde kalabalık zalim devletlerin ayakları altında küçük İslam milletlerinin çığlıklarını gözü yaşlı uzaktan izlemeye devam edeceğiz.