SON DAKİKA

Doha saldırısı: Bildiklerimiz ve tahmin ettiklerimiz

9 Eylül günü müzakereleri yürüten Hamas heyeti Doha'da bir villada ABD'nin kendilerine ilettiği teklifi konuşmak için bir araya geldiklerinde İsrail tarafından hedef alındılar.

Olayın üzerinden iki gün geçmiş olmasına rağmen hala netleşmeyen istihbaratı bilgiler var. Ortadoğu’daki süregiden savaşlar büyük bir dezenformasyonu da içerdiğinden bizi bu net olmama hali şaşırtmıyor, ayrıca her şey kamuoyu ile paylaşılacak değil. Fakat büyük bir istihbaratı faaliyete gerek olmadan şu bilgileri biliyorduk: Hamas heyeti Katar’da buluşacaktı. Wittkof aracılığıyla Katar’a, oradan Hamas’a iletilen bir ABD teklifi vardı. Tüm rehinelerin teslimine karşılık ABD Filistinli mahkumların takasını ve İsrail’in Gazze’nin belirli kesimlerinden çekilmesini öneriyordu. Trump, bu anlaşmanın İsrail tarafından kabul edildiğini duyurmuş, Hamas’ı da kabul etmesi konusunda tehdit etmişti. Yani ABD, Hamas ile pazarlık yaptığını biliyordu ve pazar günü Trump’ın kaleme aldığı tehdit Hamas’ın pazarlığı kabul etmemesi halinde gerçekleşecek bir tehditti. 

Doha platformu ve verilen sözler/yalanlar

Dahası, Ağustos ayında İsrail’in Hamas’ın Gazze dışı unsurlarını avlayacaklarına yönelik tehdidine karşılık Katar hem İsrail hem de ABD’ye ulaşmış ve Hamas üyelerinin Katar’da hedef alınmayacağı garantisini almıştı. İsrail tarafından bu garantilerin ve anlaşma arzusundaymış pozlarının zorla, istemeden verildiği biliniyor. Netanyahu hükümeti kendi oyunlarını hakimiyet merkezli kurmuş durumdalar. Bu oyunda rehinelerin filan bir önemi yok. Fakat İsrail toplumuna hakimiyet hikayesini anlatırken bunu rehinelerin kanı üzerinden sağladık, gelecekte de bu yolda çok daha fazla İsraillinin ölmesi gerek demek kolay olmadığı için İsrail yalan söylemek, sanki pazarlığı önemsiyormuş ve Hamas ile arka kapının açık kalmasına izin veriyormuş görünmek zorunda kalıyor. ABD de düne kadar sanki bu kapının kapanmasını arzu etmiyormuş gibi davranıyordu. Trump, Gazze’de bir ateşkes ile göreve başlamıştı, bir tür rehine pazarlığı ile rehineleri kurtarıp sonrası tufan Amerika’nın zaferini ilan etmek en büyük isteği görünüyordu. Bu tabloda aslında müzakere masası ve rehinelerin teslimi konusunda en zorluk çekecek olan aktör Hamas olsa da müzakereler Hamas’ın aktörlüğünü devam ettirdiğinden, bir anlaşma da bu anlamda işe yarayacağından Hamas – üzerinde Arap dünyasının baskısı da var olduğundan- müzakere ve anlaşmaya açık taraf olarak görünüyordu. Kolay bir karar olmadığından Hamas’ın farklı unsurlarının ikna edilmesi, konunun örgüt içerisinde müzakeresi bir gereklilikti ve işte Doha, tarafların hepsinin bilgisi dahilinde böyle bir platform sağlıyordu. 

9 Eylül’deki saldırı bu platformu yıktı. Saldırının ABD yönetimi tarafından amaçları açısından benimsenip bağıra basılması, bize ABD’nin -aksi söylense de- saldırıdan haberdar olduğu ve yeşil ışık yaktığı yönünde bir izlenim veriyor. Hem İsrail, hem ABD’nden gelen açıklamalar saldırının İsrail’in tek taraflı saldırısı olduğu yönünde. Eğer böyle olsaydı, ABD’nin İsrail’e köpürmesi, kırmızı çizgiyi aştığı için Netanyahu’ya haddini bildirmesi gerekirdi. Amerika’nın elinde Netanyahu hükümetinin Gazze’deki/Lübnan’daki duruşuna zarar vermeden, yani ABD adına İran karşısında İsrail kartını elden çıkartmadan sınırlanması için alanlar var. Netanyahu, bu alanlar üzerinden kendisine gönderilen mesajı anlayacak zekada. Fakat 11 Eylül’de İsrail’in sanki hiçbir şey olmamışçasına rahatlıkla Yemen’e saldırdığını ve Ortadoğu’da daha büyük bir Arap-İsrail kapışmasını tetiklemeye uğraştığını gösteriyor. Bu tür bir el yükseltme ABD’den izin almadan yapılamaz. ABD’nin kendisini olayın dışına taşıma zorunluluğu bu noktada birkaç nedene dayanıyor. Öncelikle eğer ABD, müzakere teklifini bir tür tuzak olarak gerçekleştirdiyse o zaman aynı İran saldırıları öncesi gibi müzakere yemini bir tür cezalandırma stratejisi olarak kullanan, amaçlarından çok emin olamayacağımız bir aktörle karşı karşıyayız demektir. Ben böyle olduğunu da düşünüyorum. Bu ABD’nin iç kamuoyunda İsrailli rehinelerin kanıyla oyun oynadığı izlenimi uyandırabilir (-ki muhtemelen doğru) ya da Gazze-Filistin meselesini zerrece anlamadığı izlenimini güçlendirebilir (-ki bu kesinlikle doğru). 

Doha’nın vurulmasını İsrail neden göze aldı?

Eğer sonuç başarılı olsaydı Trump, Hamas’a karşı zafer, Ortadoğu’nun canavarlarını yendik nutukları atabilirdi. Fakat anlaşılıyor ki bu sefer İsrail operasyonu kısmen başarılı olmuş. Amaçlanan Hamas müzakere heyetinin tamamen yok edilmesi gerçekleşmemiş. Dolayısıyla son raddede çok başarılı olmayan bir operasyon dahilinde İsrail’in Katar’ı vurması eldeki gerçeklik olarak kalıyor. Katar ve Körfez, İran’dan sonra İsrail tarafından da vuruldu. Trump’a hediye edilen milyon dolarlık jet, NATO dışı en büyük ABD müttefiki olma statüsü ve topraklarında ağırlanan yüzlerce Amerikan askeri Katar’ın hedef alınmasını, egemenliğine tecavüzü engellemedi. Ortadoğu savaşı yükleniyorsa Araplar için iyi bir haber değil bu yaşananlar. Bölgeyi kaybediyorlar, demografik olarak kaybetmiyorlar, üstelik bölgede bölge için ölüyorlar ama bölgenin dengeleyici, caydırıcı, savunma sağlayıcı olma işlevine sahip değiller. Bu başını dik tutmak isteyen, akıllıca ve fırsatçı stratejilerin zaman kazandıracağını düşünen Körfez’e vurulmuş bir darbe. Bu yüzden Katar, tüm Körfez ve hatta bölge adına İsrail karşısında ortak bir yanıt çağrısı yaptı. Yani çok başarılı olmayan bir operasyon için bir çuval incir yerlere saçılmış durumda ve ABD bu sonuçtan memnun olacak bir aktör kisvesinde değildi yakın zamana kadar zira Trump, İbrahim Anlaşmalarından bahsetmekten hiç vazgeçmedi. Şu anda ise atmosfer normalleşmenin çok zıddı bir yere doğru gidiyor. Sonuçta bu riskler niye alındı İsrail ve ABD tarafından, bu soru ister istemez insanın aklına geliyor.

Netanyahu Hükümeti için büyük bir risk söz konusu değil. Bu tür eylemlerde İsrail için en büyük risk ABD’yi kaybetmektir. Bu konuda İsrail garanti altında olmasa bu kadar rahat ve açık hareket edemez. Netanyahu İsrail adına bir güvenlik stratejisi kurmuyor bir hakimiyet stratejisi kuruyor. Belki bu stratejiye ABD’nin yüzde yüz desteğini sağlamadı ama Washington’dan açık bir itiraz da gelmiyor. Düne kadar ABD, İsrail’i İsrail’in kendi gücü ile gerçekleştiremeyeceği bu amaç içerisinde hapsederek dengeliyor, sınırlıyor, kendisine bağımlı hale getiriyordu. Hakimiyet stratejisi doğrultusunda İsrail kendi kontrol alanları olarak gördükleri yerleri tüm rakiplere kapatmak, buraları tüm tehditlerden temizlemek zorunluluğu hissediyor. Görüntüdeki yanılsamayı aştığınızda İsrail’in stratejisinin kendisini beş boy aştığını görüyorsunuz. Rakipler (sınırlı ya da daha güçlenmiş) hala sahada ve tehditler kısmen yok edilmiş. Hamas, hala yaşıyor ve hala İsrail’i korkutuyor. Kasım Tugaylarının üstlendiği Tel Aviv’deki son saldırılar “hala varız” mesajı. Buna karşılık İsrail, “sizi ne pahasına olursa olsun yok edeceğiz” mesajı veriyor, “sizin için ABD müttefiklerinin kanatları altına sığınmak mümkün değil” mesajı veriyor. Operasyon tam başarılı olmadığından bu mesajların sinyalleri havada dağıldı. Gerçi kim öldü, nasıl öldü- son dönem Ortadoğu mücadelesinde bu tip soruların cevaplarının kesinleşmesi aylar alıyor. Yine de İsrail’in Çarşamba itibariyle kimi öldürebildikleri konusunda çok net konuşamadığını gözlemliyoruz. Ama sonuçta İsrail, arzuladığı bir şeyi de gerçekleştirdi. Gazze’yi işgal yolunda engel gibi duran müzakere masasını dağıttı. Zaten bu yüzden Hamas, hala takas ve müzakereler ile ilgilendiğini duyurdu. Katar artık arabulucu olmayacağına göre Mısır-tek başına bu işin altından kalkar mı belli değil- ABD ve İsrail başka arka kapı adresleri üzerine düşünmek zorunda. 

ABD ne istiyor?

ABD için işler, sonuç nedeniyle, biraz karışmış görünüyor. Bu karışıklığı hesaplamasına rağmen ABD’nin İsrail’in önünü kapatmamasının bir anlamı olmalı. İsrail merkezli bir güçler dengesinin başarısı, dengeleyicisi bizzat ABD olmadan çok zor. Bölgesel savaşa doğru sürüklenen parça-pinçik ama direnişin olduğu bu bölgede doğrudan dengeleyici olmanın büyük maliyetleri var. ABD bu maliyetleri üstlenmeyi arzu etmiyordu son baktığımızda. Öyleyse amacın İsrail merkezli güç dengesi kurmak olmadığını ama bir tür herkesin (tüm bölgesel güçlerin) kendi bataklığında sınırlandığı bir güç dengesi kurmak olduğu varsayılabilir. Bunun için Trump yönetimi, bölgeye ve herkese direnmeyin, teslim olun, yelkenleri suya indirin diyor. Herhalde müzakere heyetinin ve Hamas’ın sürgündeki lider kadrosunun elimine edilmesinin Gazze işgalinin önünü açacağının Trump farkındadır, ya da Hamas’a teslim ol demenin, yok ol demekle aynı şey olduğunu. Hamas ve rehineler yok olursa, Gazze ve Batı Şeria işgal edilirse, Filistinlilerin yok olacağının farkındadır. Bu adımlar sadece direnmeyin, teslim olun demekle atılmaz. Trump’ın aba altından sopaya, küçük bir şoka ihtiyacı vardı. Doha’nın vurulması böyle bir şok. Fakat dikkat edilmeli bölgesel dolayısıyla sınırlı görünen bölgesel savaşlar çok tehlikelidir. Sonuçta şoke edeceğim derken Doktor Frankenştay’nın canavarını uyandırıverirsiniz.