SON DAKİKA

Dış politikamizda bardağin boş tarafi: Türk dünyasi

Alparslan Güler 14 Oca 2025

Hakan Bey geçen hafta 2024 yılını değerlendirdiği ve 2025 yılında takip edilecek politikaların çerçevesini çizdiği bir basın toplantısı düzenledi.

Çavuşoğlu’nu başarılı bulduğumdan milletvekili adayı gösterilmesine üzülmüştüm. Fidan en az selefi kadar başarılı. Türk tarihinin en başarısız ve milletine büyük zarar veren devlet adamlarından olan Davutoğlu’ndan sonra bu iki ismin görevlendirilmesi Türkiye’nin şansı oldu.

Dış politikamızda bardağın çok büyük kısmının dolu olduğu bir gerçek. Ben bardağın boş tarafını değerlendirmek istiyorum. Türk dünyasıyla ilişkilerde; Karabağ zaferinin, TDT teşkilatının kurulmasıyla genişlemesinin ve çok sayıda nakil hattının inşasının yaşandığı parlak bir dönemden sonra durakladığımız gözüküyor. Bazı okurlarım ‘’ortak alfabe ve TDT Bayrağı’’ diyerek itiraz edeceklerdir. Bunlar önemli ama sembolik adımlar. 

Otuz yıllık süreçte Türkiye, Azerbaycan ve Gürcistan kendi aralarında, Türkistan devletleri kendi aralarında ekonomik açıdan entegre oldular. Eğer Türk dünyası iddiamız varsa önümüzdeki dönemde Hazar’ın batı yakasıyla doğu yakasının entegrasyonunu sağlamak zorundayız. Türkistan ülkelerinin çok zengin enerji rezervleri var. Mevcut nakil hatları yetersiz olduğundan rezervlerinin bir kısmını değerlendiremiyorlar. 

Geçmişte Hazar’ın statüsünün belirlenmemiş olması, Hazar geçişli nakil hatlarının inşa edilmesine yani Türkistan’ın petrol ve gazının Azerbaycan ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya nakledilmesine engeldi. 2019 yılında bu sorun çözüldü. Kaldı ki dış konjonktürde bu hatların yapılmasına uygun. Avrupa’nın enerjiye her zamankinden fazla ihtiyacı var. Çin ucuz Rus gazı aldığından Türkistan gazı konusunda eskisi kadar istekli değil. Unutmayalım ki yirmi yılda Türkmenistan-Özbekistan-Kazakistan ve Çin güzergahında birbirlerine paralel dört gaz hattı yapıldı. Eğer Rusya-Ukrayna savaşı çıkmasaydı beşinci hat bitmiş altıncısı yapılıyor olurdu. Petrolde de tablo aşağı yukarı aynı. Şartlar bu kadar müsaitken küçük hesaplara takılmamalı ve hızlı hareket etmeliyiz.

Yıllardır Türk dünyasının ekonomik entegrasyonu konusunda da somut adım atılmıyor. Oysa bir yerden başlamak ve mesafe almak zorundayız. Gümrük vergilerinin sıfırlanması, nakliyede belge zorunluluğunun kaldırılması, ortak menşei uygulamasına geçilmesi, önce vizesiz sonra pasaportsuz seyahat hakkı tanınması ve Türk yatırımcılara ilave teşvikler verilmesi ilk adımlar olabilir. Bunlar bir anda yapılamaya bilinir ama zamana yayılır. Örneğin gümrük vergileri her yıl %20 azaltılarak beş yılda sıfırlanır.

Don-Volga projesini gündeme getirdiğimiz yazılardan sonra yetkililerin yaptığı ‘’projenin üzerinde çalışıldığı ama Ukrayna-Rusya savaşı bitmeden gerçekleştirilmesinin mümkün olmadığına’’ açıklamasına itirazım yok. Ama hazırlıklar tamamlanmalı. Savaş muhtemelen 2025 yılında sonlanacak. Proje hayata geçirilirse sadece Hazar’ın iki yakasını değil aynı zamanda İdil-Ural bölgesini, Dağıstan’ı, Güney Azerbaycan’ı ve İran Horasan’ını da ekonomik olarak entegre edecek.

Zangezur koridorunun ateşkes anlaşmasına girdiği şekliyle gerçekleşmesinin mümkün olmadığını düşünüyorum. Ayrıca öyle gelişmeler oldu ki şartlar o kadar değişti ki anlaşmadaki halin aleyhimize olduğu kanaatindeyim. Bu nedenle Don-Volga projesi ve Hazar’ın iki yakasının köprü ile birbirine bağlanması çok daha önemli hale geldi. Bazı okurlarım Hazar projesinin çok uzun olduğundan fizibilite de öngörülenden daha pahalı olacağını ifade ettiler. Bazıları teknolojik olarak mümkün olmadığı fikrindeler. Konuyu AB’ye projeyi hazırlayan şirketin yetkilileriyle görüştüm. Hazar’da çok fazla ada olduğunu ve köprünün bu adalardan istifade edilerek yapılacağını ve yer seçiminin adalar dikkate alınarak yapıldığını söylediler. Bu bilgilendirme her iki iddiayı da ortadan kaldırıyor.

TDT mevcut üye yapısıyla çok etkili olamaz. Bir an önce Tacikistan, Moğolistan, Gürcistan, Arnavutluk, Kosova ve Bosna Hersek örgüte davet edilmeli. Böylece Türkistan ve Kafkasya’nın coğrafi bütünlüğü sağlanırken Balkanlara adım atılmalı. ASEAN ve AB’nin genişleme stratejilerini örnek almalıyız. BRİCS uzun yıllar beş üyeli bir örgüt olarak kaldı. Bu yapıyla etkili olamayınca agresif genişleme stratejisi benimsedi. Bizde yirmi yıl kaybetmeyelim. Örgütü komşularımızdan bize yakın olanlardan başlayarak genişletelim. Uzun vadede Turani milletler olan Japonların, Korelilerin ve Finlerin de örgüte katılmasını hedefleyelim.

Kültürel entegrasyon açısından daha başarılı olduğumuzu ve hayli mesafe aldığımızı ifade etmeliyim. Bununla birlikte tarih, dil, edebiyat ve coğrafya derslerinde ortak müfredata geçme konusunda en ufak bir gelişme olmadı. Türk ülkelerinin tamamının eğitim programlarında aynı formatta yer alması düşünülen ‘’Türk Dünyası Dersi’’ lafta kaldı. 

Türk milleti en azından beş yüz yıldır param parça. Otuz yıldır birleşme ve bütünleşmeye çalışıyoruz. Bir anda birleşemeyeceğimiz muhakkak. Ama aynı Karabağ zaferi gibi aynı Türk Devletleri Teşkilatının kurulması derecesinde güçlü, iddialı ve kararlı adımlara ihtiyacımız var. Hem Türk dünyası fikrinin diri tutulması için hem de Türk dünyasının gerçekten ve sağlam temeller üzerinde inşa edilebilmesi için.