Balkan politikamız
8 Temmuz'da yayınlanan Balkanlar Boşalıyor başlıklı (https://analizgazetesi.com.tr/yazarlar/balkanlar-bosaliyor/ ) makalemde; Balkan ülkelerinin nüfuslarının hızla azaldığını ve yaşlandığını, önümüzdeki dönemde azalma ve yaşlanma hızının daha da artacağını verilerle ortaya koymuştum. Balkan devletlerinin bu süreci tersine çevirmeleri mümkün gözükmüyor. Balkan halkları birer birer yok olacaklar. SSCB yıkıldığında Balkanların nüfusu 70 milyonken 34 yıl sonra bugün 52 milyon. 2050'de 30, 2100'de 10 milyon olacak.
‘’Milletler nasıl yok olacak?’’ demeyin. Tarih milletler çöplüğüdür. Asur, Elam, Sümer, Hitit ve Akad devletlerini kuran, medeniyetlerini meydana getiren halklar yok oldular. Nüfusları hızla azalan milletlerin mensupları kalabalık milletlere katılırlar, onların arasında erirler. Türkler geldiğinde Türkistan ve Horasan boş değildi. Tacikler dışındakiler Türk potasında eridiler, Türkleştiler. Türkler geldiğinde Anadolu’da Rumlar, Ermeniler, Süryaniler ve Kürtler vardı. Hititler, İyonlar, Lidyalılar, Urartular ve Frigyalılar gibi halklar bu toplulukların içinde erimiş yok olmuşlardı.
Aynı bu halklar gibi Balkan halkları da hızla azalarak yüz yıl içinde yok olacaklar. Doğacak boşluğu Avrupalıların ve Rusların doldurmaları mümkün değil. Zira onlarında nüfusları hızla azalıyor. Fakat kalabalık olduklarından, göçmenleri asimile ve/veya entegre edebildiklerinden yok olmaları daha uzun sürecek. Kavimler göçünden evvel yani Vikingler, Türkler, Slavlar ve Almanlar gelmeden önce Avrupa’da Latin kökenli halklar yaşıyordu. Avrupa göçmenlerce istila edilince, Latinler kendilerinden çok daha kalabalık olan halkların içinde eridiler.
Devletimizin Balkanlarla ilgili demografi politikası olmadığından Balkanlarda Türklerin nüfusu hızlı artmıyor. Arapların ve Afrikalıların nüfusu hızla yükseliyor. Oysa Rumeli tarihte Türk yurdu idi. Balkan halkları Tanzimat’a kadar Türklerle nerdeyse sorunsuz yaşadılar. Balkanlar daha zengin olduğundan Celali isyanları gibi ayaklanmalarda vuku bulmadı. Benzer iklimi yine inşa edebiliriz.
Öncelikle devletimizin Balkanlara konsantre olacak, politikalarımızı belirleyecek ve uygulayacak bir kuruma ihtiyacı var. Bu kurum daha önceki AB bakanlığı gibi müstakil bakanlık olabilir, Dışişleri Bakanlığı bünyesinde bakan yardımcılığı altında organize edilecek genel müdürlükler olabilir veya TİKA gibi güçlü bir teşkilat olabilir.
Balkanlara yatırım ve ihracat yapan Türk şirketleri teşvik edilmeli. Türk üniversite, otel, market, tekstil, gıda, AVM ve restoranlarının Balkanlara yönelmeleri desteklenmeli. Balkan ülkelerindeki şirketlerle ortak olma ve satın alma faaliyetleri düşük faizli Eximbank kredileri ile finanse edilmeli. Benzer krediler iş kuracak girişimcilere de tahsis edilmeli. Rumeli’de faaliyet gösteren Türk şirketlerinin ve ortakları Türk olan şirketlerin, Türk çalışanlarının SSK primleri devlet tarafından karşılanmalı. Elçiliklerimiz bu süreçleri yönlendirebilecek şekilde organize edilmeli. Bunlara benzer çalışmalarla Rumeli’deki Türkiye diasporasını güçlendirmeliyiz.
Rumeli’deki Türklerin (Arnavutlar, Boşnaklar, Gagavuzlar dahil) göç etmesini engelleyecek, evlenmelerini ve çocuk sahibi olmalarını sağlayacak politikalar izlemeliyiz. Bu konuda başarılı olmuş uygulamalar var. Türkiye her sene Sırbistan’dan canlı hayvan veya karkas et ithal eder. Bu uygulama ağır eleştiriler alır. Oysa bu alımlar Sancak bölgesinden yapılır. Sancağın neredeyse tamamı Boşnak’tır. Türkiye’yi canlarından çok severler. (Osmanlı taşrasını merak edenlere Sancak’a gitmelerini salık veririm.) Bu uygulamanın da etkisiyle Sancak yoğun göç vermiyor.
Benzer uygulamalar diğer coğrafyalarda da yapılmalı. Mesela Karadağ’daki Sancak bölgesi, Karadağ Sırbistan’dan daha zengin olmasına rağmen göç veriyor. Oradan da ithalat yapılsa aynı sonuç alınır. Bu formülü Gümrük Birliğine üye olan ülkelerde daha kolay, maliyetsiz uygulamamız mümkün. Mesela Batı Trakya Türkleri binlerce ton kiraz üretiyor. Ama Yunanistan ihracatta Türkiye kadar başarılı değil. Devletimizin yönlendirmesi ile ihracatçılarımız Batı Trakya kirazını da portföylerine alırlarsa üretim artar ve göç durur. Bu örnekler çoğaltılabilir.
Türkiye’de Rumeli kökenliler çok kalabalık. Osmanlı döneminde gelenlerin nesilleri de dahil edilirse rakam yirmi milyonu geçebilir. Önereceğim formül cumhuriyet döneminde gelenler için geçerli. Özellikle 1980’den sonra gelen iki milyonu aşkın muhacir için hayata geçirilmesi daha kolay. Türkiye’ye gelen göçmenlerin çok büyük kısmı baskı gördükleri için vatanlarını terk ettiler. Bu nedenle kendilerinin ve nesillerinin AİHM’de dava açarak yeniden vatandaş olma hakları var. Bu süreç Adalet Bakanlığı bünyesinde kurulacak bir masayla, göçmenlerden vekalet alınarak onlar adına yürütülmeli.
Bakanlıkta AİHM’de ülkemizi savunmak üzere yüzlerce avukat istihdam ediliyor. Bu avukatlar bu davaları da üstlenebilirler. Alınacak olumlu birkaç karar emsal niteliği taşır ve yüz binlerce vatandaşımız Bulgar, Yunan, Kosova ve Makedonya gibi devletlerinde vatandaşı olur. Bu siyaset sadece Rumeli’de değil Avrupa’da da ağırlığımızı arttırır. İddialı ve zor projeler önerdiğimin farkındayım. Fakat büyük devlet olacaksak büyük devlet refleksleriyle hareket etmeliyiz. Aksi halde yerimizde sayarız.