Arap baharının savurduğu "Dört Kız Kardeş"
Haftanın en dikkate değer filmi Tunus’tan geldi: “Dört Kız Kardeş”.Tunuslu kadın yönetmen Kaouther Ben Hania’nın altıncı uzun metrajlı filminde İŞİD’e katılan bir anne ve evde kalan iki kızının hikayesini gerçek ve kurguyu içiçe geçirerek anlatıyor. Yönetmen belgeselin sınırlarını aşarak “Derisini Satan Adam” (The Man Who Sold His Skin) çalışmasından sonra bir kez daha izleyenleri şaşırtıyor. Kuşkusuz yönetmenin bu arayışlarından en kazançlı sanat dünyası çıkıyor. Sıradan belgeseller yerine son derece kafa yorulmuş, her detayı düşünülmüş işlerle sinemayı sanat yapıyor. Kaouther Ben Hania ‘nın kalbimizde yeri ayrı.
Kurmaca ve gerçek içiçe
Yönetmen Ben Hania hikayesini farklı bir belgesel anlayışıyla ele alıyor. Evde kalan iki kızı ise Eya ve Taysir kendileri oynuyor. Anne Olfa gerçek kimliğiyle filmde olsa da bazı sahnelerde anne rolünde Hend Sabri’yi izliyoruz. Gofran ve Rahman’ın İŞİD’e katılmadan önceki hallerini ise oyuncular Ichraq Matar ve Nour Karoui canlandırıyor.
Film anne Olfa’nın nasıl evlendiğinden devrik lider Zeynel Abidin Bin Ali’nin ülkeden ayrılışına, meydanı boş bulan İŞİD’in Tunus’ta nasıl örgütlendiğine, boşlukta olan gençlerin farkına bile varmadan fanatizmin kucağına nasıl düştüğüne, herhangi bir yere ait olamamış ve kimlik arayışındaki genç kızların bile isteye türbana ve çarşafa girip hatta gönüllü İŞİD’e gelin gittiğine tanıklık ediyoruz film boyunca. Kızların türbana girişi sanki bir oyun gibi. Türbanları satıp para kazanmak için alıyorlar önce. Sonra ise giyiyorlar ve bir daha çıkaramıyorlar. Arkada kalan iki küçük kızı annesi devlete (çocuk esirgeme kurumuna) teslim etmese onlar da bir süre sonra fanatizmin kucağına düşecekler ve İŞİD’e gelin gidecekler. Annenin bu dönemdeki çaresizliği gerçekten insanın içini acıtıyor. Polis memuru anneye bir şeye yapamayacağını anlatırken kanun bile aciz kalıyor.
Kadının adı yok
Filmi izlerken zaman zaman çok tanıdık geliyor birçok olay. Müslüman toplumlarda kadının konumlandırılışı, yaşama biçimleri, aile içindeki pozisyonları son derece doğru saptamalarla perdeye aktarılıyor. Gerçek mi derken birden belgesele dönüşüyor anlatı. İzleyicisini gördüğü gerçekliği sürekli sorgulamaya itiyor. Filmde erkek rollerini tek bir oyuncu oynuyor. Olfa’nın kocası, sevgilisi ve polis memurunu tek bir oyuncu, Majd Mastoura canlandırıyor. Filme ait gözden kaçmaması gereken bir detay bu aslında. Çünkü aynı oyuncuyu kullanarak nerede karşılarına çıkarsa çıksın tüm erkeklerin aynı zihniyette olduğunun altını çiziyor yönetmen.
Arap Baharı
Kadın ağırlıklı bir belgesel “Dört Kız Kardeş”. Hikayeleri İŞİD’e katılan iki kızını arayan bir ailenin ötesine geçiyor. Yakın tarihe, “Arap Baharı”na vizyon yapıyor. Daha önce baş örtüsü takmak yasakken İŞİD’in ülkeye çöreklenmesi ile günden güne fanatizm yayılıyor ve türban takmayana iyi gözle bakmıyorlar. Demokrasisi iyi işlemeyen ülkelerde fanatizmin nelere yol açabileceğinin altını çok güzel bir şekilde çiziyor.
Oscar adayı
Dört Kız Kardeş aile, hafıza, travmaların kuşaktan kuşağa aktarımı, kadın dayanışması, umut ve şiddet gibi kavramlara değinerek toplumsal yapıyı sorguluyor. 2021’de Uluslararası Film kategorisinde Derisini Satan Adam (The Man Who Sold His Skin) filmiyle Oscar’a aday olan Tunuslu yönetmen Kaouther Ben Hania bu kez kurmaca ile içiçe geçmiş bir belgesel olan çarpıcı filmi Dört Kız Kardeş (Le Filles d’Olfa) ile En İyi Belgesel kategorisinde Oscar adayı. Kendisi Oscar’a iki kez aday gösterilen ilk Arap kökenli kadın olarak da tarihe geçmiş durumda. Muhakkak izlemenizi öneririm.