Dolar $
32.57
%-0.08 -0.02
Euro €
34.82
%-0.33 -0.11
Sterlin £
40.86
%-0.19 -0.08
Çeyrek Altın
3937.52
%-0.03 -1.19
SON DAKİKA
Turizm Pazar 03 Eylül 2023 02:58

LANTAU ADASI'NDA BİR GEZİNTİ

Uzun seneler işim gereği Uzak Doğu'ya seyahat ederim, özellikle Hong Kong' a çok sık yolum düşerdi.

Lantau Adası'nda bir gezinti

Deniz DİKMEN

Bazen de uzunca bir süre, haftalarca Hong Kong’da kalmam gerekiyordu. Uzak Doğu’da olmaktan ve yerel ekiplerle çalışmaktan çok büyük keyif alırdım. Ama en güzeli hafta sonu geldiği zaman çevreyi keşfetmek olurdu.

Hong Kong nispeten yüz ölçümü çok küçük olmasına karşın gene de özellikle günü birlik yapabileceğiniz bir çok aktiviteler var.

Ben ise bu yazımda sizi günü birlik Hong Kong’ un biraz dışında bulunan Lantau Adası’na götürmek istiyorum.

Lantau Adası Hong Kong’a bağlı en büyük ada ve Hong Kong’un merkezine yaklaşık 30 km uzaklıkta bulunuyor.

Kullanacağınız vasıtaya göre varma süreniz ortalama 45 dakika sürüyor. Burası aynı zamanda Hong Kong Havalimanı’na ve Disneyland Hong Kong’a çok yakın bir noktada.

hong-2

Ben de bir Cumartesi günü tatil günü yaşamanın büyük bir keyfi ile Kowloon’daki otelimden yola çıkıyorum. Hava güzel ve merkez her zaman ki gibi çok kalabalık. Özellikle hafta sonu Hong Konglular alış veriş için ve arkadaşları veya aileleri ile buluşmak için merkezlerde bulunan dev AVM lere, restoranlara gelip hafta sonlarını değerlendiriyorlar. Genelde evlerin çok küçük olmasından da kaynaklı bu şekilde birbiriyle buluşmak daha uygun oluyor.

Ben Hong Kong’ da her yere ulaşımı çok rahat olan MTR dedikleri metro ağını kullanıyorum. Bu gün de metroya gidip önce Hong Kong Island tarafındaki Central Station’a, oradan da Lantau Island‘a giden Tun Chung yönüne giden metro hattına biniyorum. Son durakta inip teleferik terminaline geçip, teleferikle Tian Tan Buda heykeline ve Po Lin Manastırı’na doğru yol alıyorum.

Eğer teleferiğe binmekten çekiniyorsanız MTR dan indikten sonra otobüsle de devam edebilirsiniz veya Hong Kong’dan feribota binerek de Lantau Island’e gelebilirsiniz.

Ben teleferiği tercih ediyorum. Çünkü, gideceğim bölge Hong Kong’un en dağlık ve en yeşil bölgesi ve teleferikle o yeşilliğin üstünden geçmek, Kuzey Lantau Ulusal Parkı’nı,  dev Tian Tan Buda heykelini ve de Güney Çin Denizi’ni yukardan görebilmek çok güzel.

Teleferik çok konforlu ve zemini cam olduğu için üstünden geçtiğiniz ağaçlık bölgeleri de görebiliyorsunuz. Teleferiğin mesafesi yaklaşık altı km ve bu uzun sayılabilecek mesafeyi çok büyük bir keyifle havadan geçiyorum.

Kalabalık şehirden uzaklaşmak o kadar güzel geliyor ki.

hong-3

Normalde buralar da kalabalık olur. Yabancı turistten çok yerli turistler buradaki dev Buda heykelini görmeye geliyorlar. Ama, şansıma bugün mevsimden olsa gerek fazla insan yok. Buraları tenha haliyle gezmek te büyük bir ayrıcalık. Hiç bir yerde sıra beklememek ve etrafı rahat rahat ve detaylı bir şekilde özümseyebilmek harika.

Teleferikten inince yolum önce Ngong Ping Tepesi’ndeki Buda Heykeli’ne düşüyor. Burası bölgenin en büyük Buda heykeli ve nispeten yeni bir yapıt. Heykel bronzdan yapılmış ve 1993 senesinde buraya yerleştirilmiş. Lokasyon olarak burası Lantau Adası’nın eski bir balıkçı kasabası olan Ngong Ping’de bulunuyor. Heykele ulaşabilmek için yoldan yaklaşık 268 basamaklı bir merdivenle Ngong Ping Tepesi’ne tırmanmak gerekiyor. Aşağıdan bakınca devasa oturan Buda heykeli görünüyor.

Basamakları çıkınca muhteşem bir manzara ile karşılaşıyorum. Yeşilliklerin arasından karşıda Po Lin Manastırı görünüyor. Heykelin bulunduğu platform tıpkı Pekin’deki Cennet Tapınağın modeline göre uyarlanmış ve heykel üç katlı bir platformlu bir sunağın üzerinde Budist inancın önemli bir sembolü olan dev bir nilüfer çiçeğin üzerine oturtulmuş. Heykelin etrafında altı küçük bronz heykel bulunuyor. Buda’ya çiçek, tütsü, ışık, merhem ve müzik sunuyor. Bu heykeller Budizm’deki aydınlanma için gereken altı mükemmellik özelliği olan cömertliği, ahlakı, sabrı, gayreti, meditasyon ve bilgeliği temsil ediyor.

Buda heykelin kendisi Çin’de bulunan en büyük beş Buda heykelinden bir tanesi ve 34 m boyunda, 250 ton ağırlığında ve 202 ayrı bronz parçadan meydana geliyor. 

Heykelin altındaki bir karşılama salonunda rivayete göre, Buda‘nın yakılan kalıntılarından bir parçası  bulunuyor ve ancak Buda için bir adak satın alan ziyaretçiler bu kutsal emaneti görmeye hak kazanıyorlar.

Hava muhteşem, yerel ziyaretçileri bu mekanda izlemek enteresan. Budist ögeleri taşıyan bu yapıyı incelemek de ilginç. Bu tarz mekanlara gelince hep hayatın anlamını sorgularım, farklı dinlerden olan insan topluluklarını birbiriyle karşılaştırırım. Budizm bu ara tabii bir dinden öte aslında bir öğreti ve kıymetli değerleri olan bir öğreti.

Buradaki mekanı biraz yaşadıktan sonra tam karşımızdaki ve buraya bağlı Po Lin Manastırı’nı görmeye gidiyorum.

hong-4

Manastır heykele göre daha eski bir yapıt ve 1906 senesine ait. Manastırın bahçesinden büyük ağaçların arasından geçiyorum. Burası çok sessiz ve kalabalıktan ve gürültülerden çok uzak, mistik bir mekan. Bahçede büyük kazanlar var. Bir yandan tütsüler yakılmış ve havaya güzel bir koku veriyorlar. Sanki Çin’de bir köye gelmiş gibi hissediyorum.

Manastıra bağlı burada küçük bir lotüs çiçeği göleti, bir çayevi ve bir orkide bahçesinin yanı sıra keşişlerin ibadethaneleri bulunuyor.

Manastır binasının ana bölümünde üç tane bronz Buda heykeli var. Bu üç heykel, geçmişi, şimdiki zamanı ve geleceği temsil ediyor. İçerisi ağırlıklı kırmızı, portakal rengi ve sarı renklerde dekore edilmiş ve her yerde Budizm ile igili yazılar var.

Burada yaşayan keşişler portakal rengindeki kıyafetleriyle ve kazılmış kafaları ile sessizce bahçede dolaşıyorlar ve işlerini takip ediyorlar.

Ahşap boncuklardan bileklikler de yapıp satıyorlar. Etraftaki dağlar ve gür ağaçlar buraya o kadar güzel ve huzurlu bir ortam sağlamış ki. Burası sanki gerçek bir mekan değil de bir film platosundaki bir sahne gibi görünüyor. Manastırın içini biraz gezdikten sonra acıktığımı ve manastırın yanında bahçede küçük bir restoran olduğunu fark ediyorum.

hong-1

Restorana gidiyorum, açık bir düzen şeklinde yapılmış, içerdeki minik mutfak bile görünüyor.

Ufak tefek bir şeyler sipariş etmek istiyorum. Ancak, görevliler bana bir tepside yerel bir çorba, sebzeli kızarmış pilav, içecek ve muhallebi tarzında bir tatlı getiriyorlar. İkram tepside çok sade gibi görünse de çok leziz ve doyurucu. Manastırın bahçesinde bu hoş ambiyansta ikram edilen bu yemeği yemek ise çok özel bir deneyim.Yemeğin parasını ödemek istediğimde ise, benden ücretini kabul etmiyorlar ve bu yemeğin manastırın bir ikramı olduğunu söylüyorlar. 

Ben de Budist olmadığımı ve sadece merakımdan mekanı görmek istediğimi belirttiğimde bunun bir önemin olmadığını ve manastıra gelen herkese bu ikramın ücretsiz olarak yapıldığını iletiyorlar. 

Bu sıcak jest o kadar hoşuma gidiyor ki ve bana bir şekilde Mevlana’yı hatırlatıyor.

"Gel, gel, ne olursan ol yine gel. İster kafir, ister Mecusi, ister puta tapan ol yine gel. Bizim dergahımız ümitsizlik dergahı değildir. Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel."  aynı felsefe değil mi? Sadece birbirimizi insan olarak kabul etmek ve barış içinde yaşamak çok zor olmasa gerek. 

Ortam ve yaşadıklarım beni çok mutlu ediyor çünkü şehir merkezinden uzak bu güzel günü bu özel doğal, tarihi ve bir nebze dini ortamda deneyimlemek muhteşem.

Yemeğimi bitirdikten sonra bahçenin o güzelliğini bir kez daha izliyorum ve hafızama işliyorum.

Buradan hareket ederek yakında bulunan Tai O balıkçı kasabasına da kısaca uğruyorum. Aynı eski dönemlerde olduğu gibi balıkçıların evleri ahşap kazıkların üstünde duruyor. Minik balıkçı lokantaları da var. Sanki film platosunda gibiyim. Yıllardır yaşamları hiç değişmeden mutlu mesut yaşıyorlar. Hiç anlamadan akşam üstü olmuş bile, Hong Kong merkeze dönmenin vakti gelmiş.

Harika bir Cumartesi günü geçirmiş olmanın duygusu ile tekrar MTR a binip Hong Kong’un o çok hareketli , insan sellerinin aktığı sokaklara geri dönüyorum. Akşamım bu vakti Victoria Limanı’nda kendime güzel bir içecek ısmarlayıp Kowloon’dan karşı yakadaki Hong Kong Island’ın rengarenk ışıklarını seyrediyorum.

Evet Asya kıtası benim için çok özel ve buraya her daim gene gelmeyi ve buraları yaşamayı çok seviyorum.